Girişimci Psikolojisi Eğitimi

Dr.Arzu Girişken ile Girişimci Psikoloji Eğitimi

Altınbaş Üniversitesinde öğretim üyeliği yapan Dr.Arzu Girişken, aynı zamanda Mesleki Eğitim ve Kariyer Geliştirme Araştırma Merkezi’nin müdürü ve corpEQ’ in kurucusudur. Gelelim Dr.Arzu Girişken ile, 22 Ocak 2021  tarihinde İÜ İF Girişimcilik Kulübü Youtube kanalı üzerinden düzenlediğimiz Girişimci Psikolojisi eğitimin içeriğine. Eğitimin isminden de anlaşılabileceği gibi girişimcilerin psikolojisi üzerine bilgiler aldık. Eğitim boyunca öğrendiklerimizi kısaca özetlemek gerekirse, girişimcinin nasıl düşündüğünü anlamamız, girişim serüveni boyunca yaşadığı korkuları ve stresleri incelememiz oldukça önemlidir.

Neden Girişimci Oluruz?

Dr. Arzu Girişken, girişimci psikolojisi eğitimine çok basit bir soruyla eğitime başlıyor: Neden girişimci oluruz?

Nedenlerimizi nasıl rasyonelleştiririz?

  • Çalıştığı işte mutsuz olmak,
  • Değer yaratan, fark yaratan insanları rol model almak,
  • Fazla yaratıcı olmak,
  • Sabırsızlık ve yerinde kalma korkusu,
  • Ya az ya da çok eğitim almak,
  • Risk almayı sevmek.

Asıl girişimci olma nedenlerimiz ise;

  • Değer yaratmak ve
  • Dünyayı değiştirmektir.

Asıl girişimci olma sebeplerimizi çevremizdeki insanlara açıklayamadığımız için onların bu nedenleri saçma bulması ihtimali yüzünden yukarıdaki nedenlere sığınırız.

Peki, dünya nasıl değiştirilir?

Dr.Arzu Girişken bunu çok basit bir örnekle açıklıyor:

 Günümüzde birçok kahve zinciri var ve karton bardakta ürünlerini satıyorlar. Müşteriler ellerinin yanmasından rahatsız. Bu durum yaşanırken bir girişimci tutamaç fikrini gerçekleştirmiştir. Bu fikrin sonucunda ise davranış modeli ve tüketim alışkanlıkları değişti. Sonuç olarak bir değer yaratıldı. Çok basit bir fikirle büyük bir değişim sağlanabilir.

Kokuyu alan girişimci

Dr.Arzu Girişken’e göre kokuyu alan girişimci, İyi bir çevre analizi yapmış, insanların neye ihtiyaç duyduğunu fark etmiş, algıları açık, takip eden ve sorgulayan kişidir. İyi bir fikri uygulanabilir hale getirir. İnsanları odak noktaya koyan girişimcilerin daha başarılı olduğu gözlemlenmiştir.

Arzu Hanım bu noktada girişimcilik ve ticaret arasındaki farka da değiniyor. Ona göre, girişimcilik ve ticaret insanı birbirinden farklı. Ticaret insanının amacı bir ürünü satmaktır, girişimcinin amacı ise yelkeninizdeki rüzgârın bir değer yaratmasıdır.

Kimler için değer yaratılabilir?

Girişimcilerin yaşadığı en büyük sorunlardan biri olan hedef kitleyi belirleyemeye de değinen Dr.Arzu Girişken, girişimcilerin hedefinin toplumda değer yaratmak olması gerektiğini söylüyor. Bu noktada sürdürülebilirlik kavramının altını çizen Arzu Hanım’a göre, değer yaratmak için insanı anlamalı ve topluma fayda sağlamalıyız.

Girişimciliğin yaşı var mıdır?

Girişimcilikle ilgili en çok merak edilen sorulardan biri olan yaş sorusuna Arzu Hanım oldukça ilginç bir cevap veriyor:

Girişimciliğin yaşı yoktur. Yaş bir unsur değildir. Bu noktada önemli olan atak olmaktır. Fakat atak olmak aceleci olmakla karıştırılmamalıdır. Acele ederseniz yanlış kararlar vermeniz yüksek olasılıktadır. Herkesten önce siz kendinize ve fikrinize inanmalısınız.

Başarısız olma korkusunu nasıl yeneriz?

Her girişimcinin en büyük korkusu başarısız olmaktır. Bu korkunun nasıl aşılacağına dair Arzu Hanımın fikri şöyle:

Girişimcilik ekosisteminde sıfırdan bir değer yaratılıyor. Aslında insanların korktuğu şey de budur. İnsanlar bilinmezden korkarlar. Bu korku çok normaldir fakat güçlü bir fikre sahipseniz vazgeçmemek ve cesaretli olmak gerekir.

Bu noktada kendinize şu soruları sorun:

  • Bu fikir gerçekten iyi bir fikir mi?
  • İnsanların hayatında pozitif fayda sağlar mı?
  • Fikrimi gerçekleştirebilir miyim? Bunu insanlara ulaştırabilir miyim?

Bu sorulara cevabınız evet ise atağa geçmeli ve daha fazla beklememelisiniz.

Girişimci körlüğü

Her girişimci kendi fikrinin en iyisi olduğunu düşünür. Dr.Arzu Girişken bu konuda girişimcileri şöyle uyarıyor:

Fikrinizi sevin ama ona aşık olmayın. Eksiklerinizi görebilmeli ve onları düzeltmek için çabalamalısınız. Fikrinize körü körüne bakmamalısınız. Israrcı olmalı, pes etmemelisiniz. Ve önemli bir nokta olarak çevrenizden aldığınız geri dönütleri utanmadan kabul etmeli, bu dönütlerin bizleri azalttığını düşünmeden kabul etmeliyiz. Reddedildikçe güçlü olmaya ve eksiklerinizi gördükçe gelişmeye başlarsınız. Odak noktamız insanları ikna etmek olmalıdır.

Girişimci ve Nörögirişimci Arasındaki Farklar

Arzu Hanım son dönemde popülerleşen nörogirişimci kavramı ile klasik girişimci kavramı arasındaki farkları şöyle sıralıyor:

Girişimci

 

Nörogirişimci
-Bilgi vermeye odaklı-İlham vermeye odaklı
-Varlık yaratmaya çalışır-Değer yaratmaya çalışır
-Fonksiyonel faydayı anlatır-Sembolik faydayı anlatır
-Sadece mantığa hitap eder-Duygulara da hitap eder
-Bireysel düşünür-Büyük resme odaklanır

 

Dr.Arzu Girişken’den Bazı Tavsiyeler

  • “Başarısız olma korkusu yüzünden hayat enerjinizi, motivasyonunuzu kaybetmeyin.”
  • “İnsanların uyarılarını dinleyin ama onlara kulak asmayın. Böylelikle başarısızlıktan uzaklaşırsınız.”
  • “Uzmanlaşacağınız konuda en az 40 tane makale okuyun.”
  • “Farklı olmak ve yaratıcılık önemlidir fakat mevcut bir fikirdeki eksiklikleri fark etmek ve iyileştirmeler yapmak da gayet önemlidir. Bu değişiklikler ile birlikte ortaya farklı bir projede çıkabilir. Asıl amaç farklı bir değer yaratmaktır.”
  • Fikrinizin hangi alanda olduğunu belirleyin ve o alanda yatırım yapan yatırımcılara yönelin.”

 

Not: Eğitimin tekrarını izlemek için bu linke tıklayabilirsiniz.

 

Yazar: Özge Temel ve Kübra Ahmaçlı

Move On

Move On

Move On Nedir?

Move On, İÜ İF Girişimcilik Kulübü Shift Up departmanının online olarak yapacağı ve birbirinden farklı beş ayrı konudan oluşan ilk online zirvemizdir. Move On, “Ekosistem Yolculuğu”, “Bir Start-Up’ın Anatomisi”, “Z-Vision”, “Rise Up” ve “Co-Up” olmak üzere farklı farklı 5 konseptten ve 10 ayrı oturumdan oluşuyor. 

Amaç

Bu projeyi gerçeğe dönüştürmemizdeki ana amaç, girişimcilik ekosisteminin dört temel öğesi olan girişimci, girişimci adayı, mentor ve yatırımcıları bir araya getirmek. Böylece etkinliğimizin, katılımcıların network oluşturmalarına ve ileride başarılı bir girişimcilik deneyimi yaşamalarına yardımcı olacağını umuyoruz.

Move On Nasıl Oluştu?

İÜ İF Girişimcilik Kulübü olarak, pandemi sürecinde evlerine kapanıp girişimcilik ekosisteminden uzak kalmış gençleri giderek gelişen Türkiye’nin girişimcilik ekosistemine yakınlaştırmak amacıyla bir etkinlik düzenlemeye karar verdik. 

Move On by Shift Up etkinliği, departmanımızın uzun süredir üzerinde çalıştığı bir etkinliktir. Konseptlerin hazırlanması, dataların incelenmesi ve sayısız toplantı sonrasında detayları belirlenen etkinliğimiz, sıkı bir ekip çalışması sonucunda ortaya çıkmıştır. Pandemi dönemi şartları sebebiyle, online ortamda birbirimizi yalnızca Zoom üzerinden haberleşerek hazırlıklarına başladığımız etkinliğimiz ile sizlerle buluşmayı büyük bir heyecanla bekliyoruz.

Covid-19’un hayatımıza girdiği ilk günden beri hayata devam etme fikrini benimseyen kulübümüz, bu fikri Move On etkinliği ile harmanlayarak, girişimcilik ekosisteminin birbirinden farklı isimlerini 10 oturum şeklinde sizlerle buluşturuyor. 16-17 Ocak tarihleri arasında İÜ Girişim Youtube kanalında gerçekleşecek olan Move On etkinliğimiz, 12 katılımcı ile toplam 600 dakika sürecek şekilde tasarlandı.

Oturumlar:

Zirve boyunca düzenlenecek olan oturumların daha detaylı bilgilendirilmesini aşağıda sizler için hazırladık. Birbirinden ayrı ve girişimciliğin ana aktörlerini konu edinen oturumlarımızın bilgilerini aşağıdan öğrenebilirsiniz.

  • Ekosistem Yolculuğu Oturumu:

2 girişimciden oluşacak olan Cumartesi ve Pazar gününlerinin ilk oturumunda, kurumsal hayat tecrübeleri bulunan ancak kurumsal hayatı bırakıp, atıldığı girişimcilik macerası ile adını duyurmuş olan girişimcileri ağırlıyoruz. Tekdüzeliği aşabilmek adına söyleşi şeklinde düzenlenecek olan Ekosistem Yolculuğu konseptimiz, girişimciliğe olan kurulmuş didaktik bakış açısını yerle bir edecek! 

  • Bir Start-Up’ın Anatomisi Oturumu:

Adından da anlaşılacağı üzere, birbirinden başarılı start-up kurucularını ağırladığımız bu konseptimizde start-up konseptine bir iç bakış atacağız. Buna ek olarak, bir start-up yönetimindeki ekip içi görev dağılımlarına, süreç ve yatırım yönetimlerini inceleyeceğimiz bir oturum düzenledik. Oturum boyunca 2 başarılı start-up kurucusuna ev sahipliği edeceğiz.

  • Z-Vision Oturumu:

Bu oturumumuzda ise, takım üyelerimiz ve öğrenciler olarak hepimizin birer parçası olduğu Z kuşağına mükemmel örnek teşkil eden 25 yaş altı girişimcileri ağırlıyoruz. Bunu yapmaktaki amacımız, kuşağımızın en başarılı temsilcilerinden dersler almak ve genç girişimci olma yolunda ilham almaktır. 2 kişiden oluşan 25 yaş ve altındaki başarılı girişimciyi konuk edeceğimiz bu oturumumuzda katılımcılardan alacağımız oldukça fazla ders var! 

  • Rise Up Oturumu:

Girişimcilik ekosisteminde global ve yerel pazarda büyük atılımlar gerçekleştiren 2 tane başarılı ve cesur girişimciye ev sahipliği ettiğimiz Rise Up oturumu, tecrübenin ve cesur olmanın önemiyle yükselen başarının nasıl sağlandığını hep beraber öğreneceğiz. Siz de yükselmeye hazırsanız bu isimleri kaçırmayın!

  • Co-Up Oturumu:

Start-up sürecini çift taraflı olarak inceleyeceğimiz bu oturumumuzda, start-up kurucularını, yatırımcıları ile birlikte ağırlıyoruz. İki ayrı oturum şeklinde gerçekleşecek olan Co-Up, bir start-up’ın büyüme sürecini hem iş fikrinin oluşturulması hem de finansal tarafı olmak üzere iki ayrı açıdan inceliyor. Özellikle girişimcilik dünyasının finansal tarafını merak edenler, start-up’ların finansal yönetiminin nasıl yapıldığını öğrenmek isteyenlerin kaçırmaması gereken oturumumuzda 4 girişimciyi ağırlıyoruz. 

Etkinlik detaylarına anında erişebilmek için Instagram üzerinden @iugirisim hesabını takip etmeyi unutmayın! Etkinliğimize katılmak için https://t.co/0Ng2A7AixD?amp=1 linkinden Move On kayıt formunu doldurabilirsiniz.

 

Yazarlar: Emin Kağan BACAK, Zeynep ÖZKAN

Editörler: Doğukan ÇOLAK, Beyzanur TOPAÇ

İÜ İF Girişimcilik Kulübü Girişimcilik Eğitimi 101

İÜ İF Girişimcilik Kulübü Girişimcilik 101 Dersinde!

HERKES ZOOM BAŞINA, GİRİŞİMCİLİK 101 BAŞLIYOR!

İÜ İF Girişimcilik Kulübü’nün eğitici departmanı GK Akademi, yeni döneminde çeşitli eğitimler düzenlemeye başladı bile. İnteraktif bir video, e-öğrenme platformu olan GmPly’nin kurucu ortaklarından Kalde Ernart’ı ağırlayan kulübümüz, Zoom üzerinden yaptığı eğitim sayesinde Ernart’ın girişimcilik deneyimlerinden faydalanma şansı elde etti.

KALDE ERNART’I TANIYALIM

6 Ağustos 1972 doğumlu olan Kalde Ernart, 1999 yılında yaptığı 500 kişi kapasiteye sahip ilk portatif sinema salonunu icat etti. Meslek hayatına yönetmenliği, yapımcılığı, markaların çözüm ortaklığını ve hatta film ithalatçılığını da sığdıran Ernart, 45 yaşına geldiğimde de resmen girişimci oldum diyor. Ona ‘deli’ diyenlere ise bunun aksini, girişimine ödül ve yatırım kazandırarak ispatlamış.

Gelelim Kalde Bey ile yaptığımız güzel sohbetimizde ona sorduğumuz sorulardan ve anlattıklarından öğrendiklerimize…

1-Girişimcilik nedir? Girişimci kime denir ve girişimci ne yapar?

‘’Girişimci olunmaz, girişimci doğulur.’’ Ben buna inanıyorum. Girişimcilikte ortaya çıkan problemi teknolojiyle çözmeniz gerekir. Bir girişimci için yaptığı işin temelini tembel olmak oluşturur. Tembel insan ortaya çıkan problemi en kısa şekliyle çözmeye çalışır. Girişimci içsel olarak korkaktır. Var olan düzene uymaz da kendi yüzleşebileceği hale getirerek uymaya çalışır. Ve tabi ki girişimci her şeye merak duyar.

2-Kendi işinizi kurmak ile bir girişim kurmak arasındaki fark nedir?

Restoran zinciri, kafe vb. geleneksel bir şey yapıyorsan kendi işini kuracaksın. Girişim dediğimiz şey, aynı zamanda ölçeklendirilebilir olmalıdır. Aynı anda yüzbinlerce satış yapmalı veya bir sorunu çözebilir hale gelmelidir.

3-Girişimcilik ekosisteminden rol model olarak gördüğünüz birisi var mı? Yoksa motivasyonunuzu neye borçlusunuz?

Rol model olarak gördüğüm kimse yok. GmPly’i kurarken ki motivasyonumuz ise çalışmadan para kazanmayı istememizdi.

4-Girişimci olma serüveniniz nasıl başladı ve çevreniz tarafından nasıl karşılandı?

Yaptığım hiçbir şeyi girişimci olmak adı altında yapmadım. Zaten kendinizi girişimci sanıyorsanız değilsinizdir. Girişimci olduğunuzu; olunca anlarsınız. Aklıma gelen her şeyi yaptım ve bu süreçte en büyük destekçim her zaman eşim oldu.

5-GmPly’i kurarken ne tür zorluklar yaşadınız?

GmPly’e özel değil aslında bu süreçte herkes aynı sorunu yaşar. En yakınlarınız ne yaptığınızı anlamaz. Siz bile bir dönem “Doğru bir şey mi yapıyorum?” diye kendinize sorarsınız. Bizi de doğru yolda olduğumuza ikna eden olay BigBang’de finale kalıp ödül ve yatırım almamız olmuştu.

6-Start-Up nedir? Start-Up kurarken nelere dikkat edilmelidir?

Öncelikle gerçek bir probleminiz ve bu probleme gerçek bir teknolojik çözümünüz olmalıdır. Aynı zamanda teknogirişim olmayan, yazılım boyutu olmayan hiçbir şey start-up ekosistemine ait olamaz.

7-İnovatif düşünce nedir? Girişimci için ne kadar önemlidir?

İnovatif düşünce yani inovasyon, elde olan bir şeyi kendine uygun ve kullanımı daha kolay hale getirmek için yeniden düzenleyebilmektir. Bir girişimci için işin temelini inovatif düşünce oluşturur.

8-Kuluçka merkezleri nedir? Ne yaparlar? Kendi deneyiminizi paylaşabilir misiniz?

Sıfırdan başladığım her işi hatalarımdan ders çıkardıktan sonra nasıl yapmamam gerektiğini görüp başardım. Ne zaman ki İTÜ Çekirdek’e girdik hayatımızda ilk defa biri doğrunun direkt yoldan nasıl yapılacağını bize gösterdi. Dolayısıyla bugünkü girişimcilik dünyasında başarılı olmamızın ilk sebebi İTÜ Çekirdek ve mentor kadrosudur.

Girişimcilik şu an Türkiye’deki en popüler şey. Sizin gibi yüz binlerce insan var. Gelişebilmeniz için kötü dahi olsa geri dönüş almaya, düşünemediğiniz detayları görmeye, girişiminizin sorgulanmasına ihtiyacınız var. İşte bunu mentorlar yapıyor. Bu yüzden bir kuluçka merkezine girmeniz doğru hamleler yapmanızı sağlar ve süreci hızlandırır.

9-Hızlandırma programları ne işe yararlar?

Eğer müşteriniz var, satış yapıyor ama hızlı büyümüyorsanız hızlandırma programları nasıl büyüyeceğiniz konusunda size yardım eder.

10-Ekip arkadaşlarımızı belirlerken nelere dikkat etmeliyiz? Ekip arkadaşı mı daha önemlidir fikir mi?

Ekip arkadaşı seçmek kesinlikle çok önemli. Ekip arkadaşı seçerken aynı zamanda yol arkadaşınızı seçiyorsunuz diyebilirim. Yani ekip arkadaşı seçmek fikir seçmekten daha önemli, çünkü fikir zaten çok. Ekip arkadaşlarının yanı sıra bu küçük ekosistemdeki herkesle sürdürülebilir ilişki kurmak da çok önemli. Kalp kırmayın, kimseye mahcup olmayın. Kimse için “Bir daha karşılaşmam.” demeyin, karşılaşıyorsunuz. İyi ilişkiler kurun. İnsan biriktirin. Bu yolda yalnız kalmazsınız.

11-Yatırımcılar ne arıyor? Yatırım süreci nasıl işler?

Yatırımcı, yatırım yapacağı insanı seçerken; uyumlu olan, tavsiye dinleyen, hatasını kabul eden ve iş öğrenebilme potansiyeli gösteren bireyleri arar.

Yatırım süreci için çalışan bir ürününüz ve mutlu bir müşteriniz olmalı. Eğer bunlara sahip iseniz bir yatırımcı ile görüşebilirsiniz.

12-Kitlesel fonlamalardan nasıl yararlanırız?

Türkiye’de bu konuda ciddi anlamda eksiklik var. Kitlesel fonlamadan yararlanan bir kişi mevcut. Yurtdışında Kickstarter’da başarılı olmuş pek çok Türk girişimci var.

13-Girişimimizin yatırım alması için ne yapmalıyız?

Girişiminiz fikir aşamasındayken bence zahmet bile etmeyin. Kimse sizinle ilgilenmeyecektir. Girişiminizin fikir aşamasındaki yatırımcısı siz olmalısınız. Sizin kendi kişisel becerinizi, azminizi ve yeteneklerinizi kullanarak kendinizi bir sonraki adıma taşımanız gerekiyor.

Kendinizi bir sonraki adıma taşıyıp yatırımcıyla konuşmadan önce kesinlikle sahip olmanız gereken iki önemli şey var; MVP (Minimum Viable Product/ Minimum Uygulanabilir Ürün) ve ödeyen mutlu bir müşteri. Bu ikisine sahipseniz yatırımcıyla konuşabilirsiniz ama hâlâ bir yatırım alacağınızın kesin olmadığını sakın unutmayın.

14-Amerika pazarı ile Türkiye pazarı arasındaki farklar nelerdir?

Coğrafya maalesef kaderdir. Türkiye Amerika’ya kıyasla iş yapmak için çok mükemmel bir yer değil, bunun en büyük nedeni ise kimseden geri bildirim alamamanız. Kimse yaptığınız işin eksik ve yanlış taraflarını size söylemez, siz de nerede yanlış yapığınızı anlayamazsınız. ‘’Neden olmuyor?’’ sorusu sürekli kafanızı kurcalar.

Amerika’da ise ürününüzü müşteri satın alıp almayacağına tek bir toplantıda karar verir. Türkiye’de bu süreç çok daha fazla uzuyor. Kur farkından doğan kazanç farkı ve Türkiye’de sürekli değişen gündemin sebep olduğu piyasa kararsızlığı, girişimcileri Amerika pazarına çekiyor. Maliyet düşüklüğü ve mevzuat kolaylığı sayesinde Amerika pazarı bir adım daha öne çıkıyor.

15-Günümüzde aile ve çevre tarafından bizlere sürekli maaşlı bir iş bul baskısı var ve bu baskı bizi köreltiyor. Böyle bir durumda nasıl bir yöntem izlenmeli?

Ailelerinin isteklerini yerine getirdikten sonra tekrar kendi ilgi alanlarına yönelen birçok insan tanıdım. Asla “Şimdi yapamazsam bir daha hiç yapamam.” endişesine kapılmayın. Eğer bir şeye gerçekten ilginiz var ise buna hiçbir şey engel olamaz.

16-Bir fikrimiz var fakat sermayemiz yok. Ne yapmalıyız?

Herhangi bir kuluçka merkezine başvurmanız lazım, burada size yön gösterecek mentorler ve girişiminize yatırım yapacak yatırımcılarla karşılaşacaksınız. Başvurmadan önce dersinize çalışmış olmanız gerektiğini ve dikkat çekecek bir başvuru hazırlamak zorunda olduğunuzu unutmayın.

Kalde Ernart ile yaptığımız girişimci ve girişimcilik ile ilgili sohbet İÜ İF Girişimcilik Kulübü üyeleri için oldukça verimli geçti. Kalde Bey’in eğlenceli kişiliğiyle sohbetinin verimliliği birleşince zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmadık desem yanlış olmaz. Kendisine öncelikle bize bu dönemde vakit ayırdığı, daha sonrasında deneyimlerini ve bilgilerini bizlerle paylaştığı için çok teşekkür ederiz.

İÜ İF Girişimcilik Kulübü verim ve eğlence dolu atölyeleriyle dönemine devam ediyor!

Yazarlar: Sema Esen, Şahnisa Zamanis, Umut Sinan Çağlar

Editör:  Beyzanur Topaç

İÜ İF Girişimcilik Kulübü Networking Oyunu

İÜ İF Girişimcilik Kulübü Networking Oyunu!

İÜ İF Girişimcilik Kulübü Yeni Dönemde İz Bırakmaya Hazırlanıyor

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Girişimcilik Kulübü yeni dönemde üye alımlarının bitimiyle toplantılarına hız kesmeden başladı. Kulübümüz, ilk departman toplantılarından sonra geçtiğimiz hafta sonu genel toplantısını da gerçekleştirdi.

İÜ İF Girişimcilik Kulübü Gittikçe Büyüyor

Gönül isterdi ki toplantılarımızın tümü yüz yüze olsun. Çaylarımız, kahvelerimiz eşliğinde güzelim kampüsümüzde iyice kaynaşıp sohbet edelim. Ne yazık ki hayaller böyleyken toplantılarımızı pandemi yüzünden artık herkesin hayatının mecburi bir parçası olan Zoom üzerinden eksiklerimiz olsa da oldukça yüksek bir katılımla gerçekleştirdik. Beklenenden daha eğlenceli ve interaktif geçtiğini düşünüyoruz. Umuyoruz ki herkes bizimle aynı fikirdedir.

Toplantıda öncelikle başkanımız ve başkan yardımcımız aramıza yeni katılan arkadaşlar için bilgilendirme yaparak görevlerini ve daha önceki deneyimlerini paylaştılar. Onların ardından da departmanların koordinatörleri söz aldı. Gerekli bilgilendirmeler yapıldıktan sonra sıra kaynaşıp  tanışmaya ve oyunlara geldi tabii ki.

Eğlence ve rekabet bir arada!

Normal zamanlarda yüz yüze yapılan “İÜ İF Girişimcilik Kulübü Networking Oyunu” Zoom’a taşındı. Herkes ikişerli gruplara bölündü ve birbirimizi tanımamız için sadece 30 saniyemiz vardı. İlk başta zamanı yönetmek ve çekingenlik gibi sorunlar yaşansa da birkaç denemeden sonra her şey yoluna girdi ve herkes çok eğlendi. Hatta zamanın yetmediği anlarda chatten sohbetler devam etti. Toplantıdan önce hazırlanmış bir oyun vardı ki, bu oyunda başarılı olabilmek ve ödülü kazanmak için herkesi pür dikkat dinlemek gerekiyordu çünkü konuşmaların arasında üstünde oldukça durulan hatta bazen tekrar söylenen birkaç şey vardı. Oyunda başarılı olmak için tüm bu ipuçlarını yakalamış olmak gerekiyordu. Oyunun başında kimse ne kazanacağını bilmiyordu ama yine de kıyasıya bir rekabet yaşandı. Konuşmaları dikkatle dinleyenler ve interneti hızlı olanlar şanslıydı. İlk üçe girenler ödülü kazanacaktı ve yaklaşık 20 soru soruldu. Son üç dört soruya kadar kimin kazanacağı çok net belli iken bir anda dengeler değişti ve birinci arkadaşımız dördüncülüğe düştü. Ama herkesten o kadar destek gördü ki teselli ödülü olarak başkandan yüz yüze görüşebileceğimiz bir zaman  ödülü elden alma sözünü kaptı.

Son olarak bir oyunumuz daha vardı. Bu seferki görevimiz beşerli gruplar halinde Medya ve İletişim departmanımızın hazırladığı bir puzzle tamamla oyunuydu. Zamanla yarışarak puzzleı tamamlayanlar ana gruba geri dönüp sohbete devam etti.

İki buçuk saate yakın süren toplantıda zamanın nasıl geçtiğini anlamadık bile. Bir sonraki toplantıyı dört gözle bekliyor ve en kısa zamanda pandeminin etkisinden kurtulup sağlıklı ve risksiz bir şekilde yüz yüze görüşmeyi umuyoruz.

 

Şevval Elif Kurnaz

WhatsApp Image 2020-10-26 at 14.49.18

QUARANTINE TALKS BY SHİFTUP’21 HALİL ERDOĞMUŞ

e-bebek’in kurucu Halil Erdoğmuş ile 8 Eylül 2020 tarihinde Zoom üzerinden gerçekleştirdiğimiz ikinci Quarantine Talks etkinliğimizde sorulan soruları sizler için derledik. Halil Erdoğmuş’a ve etkinliğimize katılan herkese bu keyifli sohbet için teşekkür ederiz.

1-Lise, ortaokul, üniversite hayatınız nasıl geçti o sürece kadar neler yaptınız, neleri seversiniz?

Ben 1969 Uşak doğumluyum. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi orada okudum. Anadolu lisesi sınavına matematik hocam çalıştırdı. Kolejlere hazırlık diye bir kitap vardı, resmini bile hatırlıyorum, ama 4 yanlışın 1 doğruyu götürdüğünü söylemedi. Ben de boş soru bırakmadan yaptım her şeyi. Bu yüzden fen lisesi sınavına girmedim, fobi olmuştu zaten kazanamıyorum diye. O zaman bölümler Uşak Lisesi’nde fen ve edebiyat olarak ayrılıyordu. Ben fen bölümündeydim.

Sıradan ama girişken bir öğrenciydim. Girişimcilik hikayelerim ortaokul öncesine dayanır. Lisenin son bir ayında İzmir’de bir dershaneye gittim ve sınava girdim.

Babam sadece İstanbul ve İzmir üniversitelerini yazmama izin vermişti. Çünkü İzmir’de babaannem vardı, İstanbul’da da anneannem. O dönem LYS’de bizim 30 tane tercih hakkımız vardı, 9 Eylül, Ege, Marmara ve İstanbul Üniversitesi’nin işletme ve iktisat bölümlerini yazdım. İstanbul Üniversitesi İktisat bölümünü kazandım. Vasat bir öğrenciydim ama iki tane karakteristik özelliğim vardı. Birincisi, Uşaktan geliyorum, köylü sanmasınlar diye okula kravatla giderdim. Şu an zannedersem üniversitede kravat takan öğrenci yoktur. İkincisi, sınıfa ilk gelen olmayı çok önemserdim. 8’de başlayan derse 7.20 de giderdim. Beyazıt Kampüsünde erken gidince görevlinin sınıfı açmasını beklerdik, ben de bekler en öne otururdum. En önde olmaya, hocalarla göz göze olmaya özen gösterirdim. Derslerim çok iyi değildi ama 2 arkadaşım vardı önde oturup güzel not tutan, ben onlara önden yer tutardım onlar da sadece bana not verirlerdi. Vizelerde ve finallerde onların notlarını herkes isterdi ama notları sadece bana verirlerdi. Ben de istediğim kişiye verirdim o notları.

Üniversite üçüncü sınıfta Gül Turan hocanın “Para Banka” dersinde Alarko’dan konuşmacı gelmişti, çok etkili bir konuşmaydı, o konuşmayı dinlerken ben de bir gün böyle konuşur muyum diye içimden geçirmiştim. Mezun olduktan sonra çok fazla konuşmaya davet edildim. Bununla beraber 150’nin üstünde konuşma yaptım. Ben üniversitedeyken hep panellere giderdim. O zamanlar internet yoktu ama Ekim- Nisan arasında STK’lar ve bazı okullar ekonomi ve özelleştirme gibi konuların konuşulduğu paneller düzenlerdi, ben de hepsine katılırdım. Bu yüzden hocalarla aram iyiydi. 1990 yılında mezun olmam gerekiyordu ama o sene trafik kazası geçirdim o yüzden alttan 2 dersim kaldı. 1989 yılında arkadaşım Sevilay ile üstten ders aldık. O zamanlar böyle bir şey yoktu. İstanbul Üniversitesi’nde bunu yapan ilk öğrencileriz. O dönem baya bir polemik olmuştu, bırakırız diye tehdit bile ettiler. 3 ders almıştık üstten. 1991 yılında Türkiye’nin ilk Japon bankasında işe girdim. Gişede görevliydim. Arkadaşım İlkay benim için yüksek lisans başvurumu yaptı. Evraklarımı hazırlayıp verdim kendisine, heyecanlıydım. Perşembe görüştük, cuma aradım İlkay’ı. İlkay zarfı düşürmüş, tekrar dönüp bütün duraklarda zarfı aramış ve Mecidiyeköy’de bulmuş. Zar zor yetişmiş başvuru süresi dolmadan. İlginç bir kader anı. Sıradan vasat bir öğrenci olarak yüksek lisansa kabul edildim. Uşaklı olduğum ve aile şirketinde çalıştığım için, 46 hafta boyunca Uşak’tan yüksek lisansa gittim geldim ve birincilikle bitirdim. O zaman İstanbul-Uşak arası otobüsle 8 saatti, 1 yılın 92 gecesi otobüste uyudum. O zamanlar otobüslerde sigara içilirdi, otobüs kıyafetim vardı, üstümü değiştirmeden anneannem beni eve sokmazdı. O sıralar İstanbul’da özel radyolar başlamıştı, ben de 1992 yılında Uşak’ın ilk özel radyosunu kurdum. Ülkedeki 6. özel radyoydu, Uşak’ta İstanbul ve Denizli’den sonra özel radyoya sahip olan üçüncü şehir oldu. Ben 1999 yılında sattım radyoyu ama 2016’ya kadar o radyo devam etti.

1994 yılında siyasete atıldım. O ilginçtir. İstanbul Üniversitesi’nin “İktisatçılar Haftası” vardı. Ünlü konuşmacılar gelirdi. Bazen küçük şeyleri önemsemek gerekir bu da öyle bir örnek. Dinleyici olarak katılmak için Uşak’tan İstanbul’a geldim. İlk konuşmacı Cem Boyner’di. “Yeni Demokrasi Hareketi” diye bir şeyden bahsediyordu, Türkiye’yi kurtaracak bir şey. Demokratikleşme filan çok güzel şeyler diyor. Kahve arasında Cem Boyner’in yanına gidip Uşaklı olduğumu ve konuşmasını dinlediğimi söyledim. Cem Boyner’e “Sizin bu söyledikleriniz gazetede, TV’de yazmaz, Anadolu’da nasıl haber olsun” dedim. Kartını ve telefonunu verdi. Uşak’a çağırırsan gelirim dedi. Ne yapsam nasıl çağırsam diye düşünürken babama danıştım. Babam Anavatan Partisi Uşak il başkanıydı. Dernek kurup çağırmamızı önerdi bende kendim bir dernek kurmak istedim. 7 tane genç sanayici ile derneği kurduk. Derneği kurar kurmaz aradım sekreterini. Sekreterine Cem Boyner’le Nisan ayında konuştuğumuzu söyledim. 19 temmuzda Manisa’da olacağız, 20 temmuzda da Uşak’a geleceğiz dedi. Ve geldi. Ben de o harekete dahil oldum. Ben seçime girmelerine karşıydım. Seçim hüsran oldu bende ondan sonra siyaseti bıraktım. Siyaset sabır gerektiren ayrı bir sorumluluk. 1996 yılında İstanbul’a gidip özel şirketlerde çalışıp tecrübe kazanmaya karar verdim. İş yoktu, Cem Boyner’e gittim iş istedim. Bana 2-3 randevu ayarladı. Boyner Holding’te çalışmaya başladım. “Advanced Kart”ı ilk Boyner çıkarmıştı orada çalışıyordum. Şirket yapılanmaya gitti. Birçok yabancı yönetici geldi. Lübnan asıllı bir Amerikalı benim yöneticim oldu ama ben 3 ay sonra istifa ettim başka sebeplerden dolayı. Bana ayrılma dedi ikna etmeye çalıştı ama olmadı, ikimizin de gözünden bir damla yaş geldi. Daha sonra görüşmeye devam ettik. Yemek yedik yılda bir kere.

2000 yılında internet sitesi işine girdim. İçerik sitesiyle başladım 2001 yılında ticaret işine girdim. 1992’de yaptığım yüksek lisansın tezini vermemiştim, af çıktı 2002 yılında tekrar yazdım. E-ticaret üzerineydi. 2003 başında tezim bitti. Hocalar bana yüklendi, e-ticaretin geleceği yok dediler. Acaba bunlar tez süreci diye mi böyle muhalefet ettiler yoksa cidden bu sektöre inanmıyorlar mı diye bir ürktüm. Daha sonra Anthony aradı -eski yöneticim-. İşleri sordu iyi değil, mağaza açmak lazım dedim. 1 hafta sonra bana Amerika’dan mail atıp hesap numaramı istedi, hesabıma 20.000 dolar gönderdi. Neden güvendi, nasıl güvendi bilmiyorum. Biz onunla borçlarımızı ödedik. Kiralık lastikçi dükkanı vardı, orayı kiraladık. 1 ay sonra, anneler gününden bir gün önce 50 m2 lik küçük şirin bir dükkan açtık. Günlerce mağazaya mal yerleştiremedik. Ama çok doğru bir hamleydi, birden internet satışlarımız arttı, tedarikçiler daha çok güvendi bize. 1.5 yıl sonra 550 m2 lik bir mağaza açtık, birkaç yıl sonra 5000 m2 lik açtık. Daha sonra 10 milyonluk zarar ettim otobüs işinde, olmayan bir parayı batırdım. Kimseyi mağdur etmemek için e-bebek’i satarak borçları ödemek istedim. Bu arada, 2005 yılında Anthony Türkiye’ye gelince 24.000 dolar olarak ödemek istedim verdiği parayı,bana sende kalsın dedi. Ben borçlu kalmak istemiyordum, o da “O zaman bana hisse ver.” dedi, benim de işime geldi, %5 hisse verdim. 2010 yılında tam şirketi satarken, Anthony mail attı “Satmayın.” dedi. Bekledik ama finansal olarak çok zordaydık. Anthony aradı, “Bim’in yönetim kurulu başkanıyla randevumuz var” dedi. Ben hisselerimin çoğunu sattım ve borçlarımızı ödedik. Anthony sayesinde ortak bulduk, ondan sonraki süreçte e-bebek çok hızlı büyüdü. Haftaya Siirt’te 162. mağazamızı açacağız.

2-Bu zor zamanlarda motivasyonunuzu nasıl korudunuz?

2000 yılında dijital yatırım yapanlar pahalı yerlerde ofisler açtılar, biraz havalı yatırımlar yaptılar. Bizim ise Altıyol’da bir sigorta acentesinde, L şeklindeki 1.5 kişilik masada 2 kişi çalışıyordu. Masraflara çok dikkat ederek başlamıştık. O yüzden 2001 krizini kolay atlattık. Kriz mağdurlarını işe almıştık onlar çok azimliydi. Ama zordu. Araba, çocukların altınları falan satıldı ama yavaş yavaş ilerledi, çok sıkıntılı bir süreçti. Sanırım bu babadan geliyor. Bizde “Olmaz” diye bir şey yoktur, “Nasıl yapabilirim?” diye bir şey vardır, nasıl daha iyi olur diye düşünürüm. Birisinin sizin sırtınızı okşamasını beklemeniz hayal, insan kendi kendini motive etmeyi öğrenmeli, yoksa olumsuz düşünmeye başlarsınız, moraliniz bozulur. Mesela şu anda moral bozacak çok şey var pek çok sektörler ilgili, pandemi var en başta. Pandemiyi söylediğin zaman herkes birbirine hak veriyor ama yarın sabah 2500 kişinin maaşını vermek zorundasın, sana haklısın diyenler o kişilerin maaşını ödemeyecek sonuçta, yani ayakta kalmak zorundasınız. Devlet destek veriyor ama devlet hibe para vermiyor, bedava kredi veriyor sonra yine ödemek zorundasınız. Bunu da kendi başınıza yapmanız lazım, kendi kendinizi motive etmeyi öğrenirseniz hayatta karşınıza pek çok farklı kapı açılır.

3-Pandemi sürecinde iş ve özel hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu?

Bu bir kriz. Önceki krizlerle benzer olduğu noktalar var, farklı olduğu noktalar var. 30 Ocak’ta beni ziyarete gelen AVM Genel Müdürlerine “AVM’ler kapatılacak siz bunun senaryosuna çalıştınız mı?” dedim. Bana dönüp nereden çıktı bu dediler. Ben “Bence bir çalışın.” dedim. 27 Martta beni arayıp sordular “Halil Bey nereden bildiniz AVM’lerin kapatılacağını?” diye. Ben müneccim değilim ama biz ekipçe Çin’i takip ediyorduk, Çin’de AVM’ler kapatılmıştı, virüs Türkiye’ye gelince de kapanacağını düşündük ve bunun senaryosunu söyledik. Bu temelinde bir okuma meselesi. 19 Mart’ta tüm mağazalar kapandı, ben nöbetçi mağazalar olsun istedim çünkü e-bebek özel bir mağaza. Türkiye’de hiçbir anne e-bebek haricinde beyaz badi gibi ürünleri düzenli olarak bir yerlerden bulamaz. Bizim böyle ciddi sorumluluklarımız var ve bu yüzden 9 mağazamızı kapatmadık, en büyük farklılıklarımızdan biri buydu. Sonradan yavaş yavaş nisandan itibaren nöbetçi mağaza sayısını arttırdık. Call Center’ımızın pek çok çalışanı zaten 4-5 senedir evden çalışıyordu, arka planda alt yapımız vardı ama dürüst olmak gerekirse diğer departmanların evden çalışmasına sıcak bakmıyorduk. Şimdi hepsine sıcak bakar olduk. Ama ben arkadaşlarla pandemi ne zaman biter lotosu oynamak istemedim, onun yerine pandemi de nasıl perakendecilik yapılır ona bakmak istedim. Gerçekten de biz Mart ayından beri buna odaklandık. Haziran ayında AVM’ler açılırken İçişleri Bakanlığının yayınladığı yönergeyi biz zaten uyguluyorduk çünkü mağazalarımız açıktı ve kuralları koymuştuk. Mükemmel olmasa da yönetimimiz devam etti. Mağazalarımızı kapatmadığımız için o ayak alışkanlığını koruduk. Kriz herkese krizdi, 5 Temmuz’da sitemiz siber bir saldırıya uğradı, bunlar zor günlerdi. Bu bize özel bir krizdi.

Üniversite öğrenciliği sırasında bence part-time çalışmalısınız. “Everest Yolculuğu”nu araştırmanızı öneririm, bizim için çok değerli. “e-bebek”te çalışan 2500 kişi arasında 500 tane part-time çalışan var ve bunların yüzden fazlası öğrenci. Bunların bir kısmı da Everest yolcusu.

4-Aile şirketleri dağılmaya mahkum mudur?

Böyle sorarsan dağılmaya mahkumdur. “Aile şirketlerini nasıl yüzyıllar boyunca ayakta tutabiliriz?” diye sorman lazım. 1700’lerde kurulmuş şirketler nasıl hala ayakta ona bakmak lazım. Babam kabul etmiyor, dedem itiraz ediyor gibi durumlarla mücadele etmek gerekiyor.

5-E-ticaret sektöründe ilerleyebilmek için olmazsa olmaz 3 özellik sizce nedir?

Azim, çevreyle mücadele ve tutarlı bir iş planı.

6-İş dünyasında başarı ve fark yaratabilmek için süreci mükemmel mi yönetmek gerekiyor yoksa size ait olanı yapabildiğiniz en iyi şekilde yapmak mı?

İkisi de olabilir, ama orada rekabet olur tabi. Sıradanı mükemmel yapmak da rekabet gerektirir. “Mavi Okyanus Stratejisi” kitabını tavsiye ederim. O kitap der ki: Rekabet varsa orada köpek balıkları vardır, o deniz kızıl denizdir, kan vardır. Mümkün olduğunca farklı şeyler yaparak kendinizi köpek balıklarının kan gölüne çevirdikleri bölgeden suyun temiz olduğu, rekabetin az olduğu bölgeye gitmeniz gerekir. Ama diğer yandan öyle çok değişken var ki girdiğiniz sektörlere göre. Mesela fırın açacaksanız şu an farklı olarak açabilirsiniz. Ben garip bir iş söyleyeyim şimdi size, yapmayacağınızdan yüzde 99 eminim, boş bir sektördür. Umumi tuvalet. En son nerede girdiniz ve girmek istemezsiniz, neden, çünkü çok pis diye bir algı var. Bu algıyı yıkarak Taksim meydanında beş yıldızlı bir hizmet vermeniz çok kolay. İyi bir havalandırma, temizlik, lüks lavabolar, büyük bir ihtiyacı kapatır bu farklılık. Etrafınızda o çok iş var ki bu şekilde farklılık yaratabileceğiniz, ama insanlar adım atmıyor. Zaten bu kitapta bunu anlatıyor.

7- 5 yıl sonra kendinizi ve şirketinizi nerede görüyorsunuz?

10 yıl sonra 6 kıtada görüyorduk, 5 yıl sonra 3-4 kıtada olmamız lazım. Şu sıralar İngiltere, Almanya ve Çin’de e-ticaret için ciddi gayretlerimiz var. Hatta e-ticaret direktörümüz LinkedIn’de ilan verdi ülke sorumluları için. İlk mağazamız İngiltere’de açılabilir. Alibaba’nın yan şirketleri ile konuşup Çin’de de bir e-mağaza açma fikrimiz var. 5 yıl sonra artık uluslararası alanda olmamız gerekiyor.

5 Temmuz bizim için kötü bir gündü ama eksiklerimizi gördük. Hatta o hacker’a ben bir teşekkür maili bile yazdım, 20 yılda öğrenmediğimizi bir günde öğrettin diye. Güvenlik konusundaki eksiklerimizi 2 aydır büyük bir mesai ile kapamaya çalışıyoruz.

8- Nasıl yapabilirimci biri olmayı, tıkandığınız anları aşmayı nasıl başarıyorsunuz? Bu konuda tavsiyeleriniz nelerdir?

Tıkanma kelimesini doğru bulmuyorum. Her zaman bir üst akıl vardır, her şeyi bilemezsin bu yüzden diğer kişilere danışırım. Bazen 10 yaşındaki bir çocuğun görüşü bile sana ilham verir. Kitap okumaya, okutmaya ve tartışmaya çok önem veririm. Dahi biri olduğumu düşünmem ama hala öğrenme açlığını sürdüren, cehaleti idrak etmiş biriyim. Çünkü dünyada o kadar çok bilgi var ki ve sen bu bilgilerin içinde bir hiçsin aslında. Bilgiye ulaşmak kolay yeter ki kendini doğru şartlandır. Ben doğru cümleler kurduğunuzda başarıya yakın olduğunuza inanırım. Ancak etrafımızda doğru cümleler kurmayan büyük bir çoğunluk var, olumsuz düşünen, karamsar, bu işi sen yapamazsın, KPSS’ye gir al maaşını gibi şeyler diyen pek çok insan var. Dolayısıyla inşallah siz de olumlu gözle bakanlardan olursunuz.

9-Girişimcilikte risk almak ile ilgili tavsiyeleriniz nelerdir?

Altından kalkabileceğiniz riskler alın. Başarısız olmaktan korkmayın. Başarısızlık insana çok fazla öğreti verir. Nelson Mandela’nın çok güzel bir sözü var; “Hayatım boyunca hiç kaybetmedim, ya kazandım ya öğrendim.” Bu bir bakış açısı. Olumsuz durumlardan ne öğreneceğinize bakarsanız bu bir kazanım, bir sermayedir.

10- Sizi etkilemiş insanlar var mı? Önerebileceğiniz kitaplar neler?

Adidas, Ikigai, Incognito, Nike, Starbucks, Amazon,  vb. kitapları tavsiye ederim. Cem Boyner eskiden beni çok etkilemişti, hala saygı duyarım. Can Baş, General Elektrik’in uzun  dönem Ceo’suydu ve şirketi kötü bir durumdan iyi bir hale getirmişti. O da beni çok etkilemiştir.

11- Verebileceğiniz en iyi tavsiye nedir? Şu an olsa şimdi yapmazdım dediğiniz bir şey var mı?

Arkadaşlar geçmişe takılmayın, keşke kelimesini kullanmayın. Bu sizi çok geliştirmez. Yaptığınız hatalar sizin için bir sermayedir. Benim şöyle bir mottom var: “İyi niyet biraz da gayret, yeter ki sabret, gerisi kısmet”. İyi niyetli olmanız önemli, gayret gösterip adım atmanız gerekiyor. Tavuktan her gün bir yumurta çıkıyor ama her gün civciv çıkmıyor. 21 gün beklemek lazım. Dolayısıyla bir olgunluk süresi var, bunu iyi kullanmanız gerekiyor Batı dünyası hırs diyor ben azim diyorum, hırs tehlikelidir, azim güvenlidir. Başkaları koşarken siz yürürseniz nasıl ilerleyeceksiniz? Dolayısıyla, daha az uyuyun, daha çok okuyun, daha çok çalışın. Keşke daha çok kitap okusaydım diyorum siz öyle yapın, tavsiye ederim.

12- Okuduğumuz bölüm dışında bir şeyler mi yapalım mı?

Kendinize göre çalışın, neyi seviyorsanız. Sizi heveslendiren şeylere, o şeyi okuyan arkadaşlardan daha hevesle bakın ve daha çok çalışın. İşletme okumuş bir veri analisti, iki taraflı bir bakışa sahip olur.

13- Geleceğin liderleri ve yöneticilerine nasıl tavsiye verirsiniz?

Ben liderlerin, ekiplerini koruyan, iyi niyetli, çalışmaya duyarlı olmalarını ve öncü olmalarını isterim. Sorun gördüğünde onlar öne atılırlar. Onlar sorumludurlar, çevrenizde gördüğünüz sorunlara duyarlı olmak liderlik kaslarınızı geliştirir. Liderlik genetik değildir ama yetiştiğin ekosistem önemlidir. Da Vinci döneminde yetişen birçok yönetici var, bu o ekosistemin bir sonucu babadan geçen bir şey değil, bizde de durum öyle; Hezarfen, İbn-i Sina vs. Devlet otoritesi, bakış açısı ve sistem de önemli. Şu an Türkiye ve dünyaya bakıldığında liderlik çok aranan bir şey, liderlik içinde fazlasıyla altyapı ve destek var. Dolayısıyla şimdi lider olunmayacaksa, ne zaman olunacak?

 

“İyi niyet, biraz da gayret, yeter ki sabret, gerisi kısmet”

 

Düzenleme:İlayda GÜNEŞ – Doğukan ÇOLAK

WhatsApp Image 2020-04-22 at 17.59.28

QUARANTİNE TALKS BY SHİFTUP’20: FARUK ECZACIBAŞI

QUARANTİNE TALKS BY SHİFTUP’20: FARUK ECZACIBAŞI

Eczacıbaşı Holding’in önemli isimlerinden Türkiye Bilişim Vakfı başkanı Faruk Eczacıbaşı’yla Corona günlerinde instagram üzerinden bir sohbet yapıldı. ShiftUp ekibinin oluşturduğu çeşitli sorular, ShiftUp koordinatörü Belemir Temur tarafından Faruk Eczacıbaşı’na sorularak keyifli bir sohbet gerçekleştirildi. Sorular ve cevaplarına geçmeden önce Faruk Eczacıbaşı’nın özgeçmişine değinilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

FARUK ECZACIBAŞI KİMDİR?

Berlin Teknik Üniversitesinde yükseköğrenimini tamamlayan Faruk Eczacıbaşı, 1980 yılında Eczacıbaşı Topluluğuna katıldı ve uzun yıllar topluluğun “e-dönüşüm” sürecini yönetti. Halen başkanlığını yürütmekte olduğu, Türkiye’nin bilgi toplumuna dönüşmesi vizyonuyla 1995 yılında kurulan Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) aracılığıyla Faruk Eczacıbaşı, çeşitli araştırma raporlarının hazırlanması ve bu konudaki politikaların şekillendirilmesi için çalışmaktadır. 1996 yılında Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı’nı üstlenen Faruk Eczacıbaşı, halen bu görevi sürdürmektedir. Ayrıca, 1999 yılından bu yana Eczacıbaşı Spor Kulübü Başkanlığı görevini yürütmektedir.2018 yılında yayınlanan “Daha Yeni Başlıyor” isimli kitabıyla teknolojik gelişmelerin getirdiklerini ve götürdüklerini incelemekte, gelecekte dünyayı iyisi ve kötüsüyle nelerin beklediğini tartışmaktadır.
(Kaynak: https://www.eczacibasi.com.tr/tr/Yoneticiler/FarukEczacibasi4)

SORULAR-CEVAPLAR:

1-) Bu süreçte şirketi nasıl idare ediyorsunuz, bu salgına hazır mıydınız?

3 ay önce hiçbir şey bilmiyorduk. Geldiğinde ise bize teğet geçer diye düşünüyorduk. Eczacıbaşı olarak yaygın bir üretim tesisimiz var. Üretim tesislerimizde çalışanlarda salgına çok az kişide rastlanmış olunup, 16 kişiden oluşan bu hastalardan 5’i hastanede, geri kalanı ise bu süreci hafif bir şekilde evde kalarak geçiriyor. Organizasyonel olarak hazırlıklı davrandık. Beyaz yakalılar çalışmalarını evden yönetiyor. Çalışma şeklinde çok bir aksama yok gibi duruyor. Nadiren çalışanlar işe gidiyor. Ben ise senyör insanlardan (65 yaş üstü) olduğum için tamamen evden çalışıyorum.

2-) Corona virüsünün insanlar arasında ve sosyal medya da konuşulduğu gibi küresel bir planın parçası olduğunu düşünüyor musunuz? Sizce virüs bilerek mi ortaya çıkartıldı?

Bu sorunun kendisine yöneltilmesine çok sevindiğini söyleyen Faruk Eczacıbaşı, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: Ben komplo teorilerini çok yanlış ve tehlikeli buluyorum. İddiaların hiçbirinin kanıtı yok, herkes yaptı denilebilir. Neden bir yerde çıksın da bütün dünyayı etkisi altına alsın. Çok kızdığım bir iddia çünkü dönüp dolaşıp iddiayı çıkaranları da hastalık buluyor. Ulusal sağlık komiteleri bunları çözmekle uğraşırken, bu gibi iddialar negatif enerji saçmaktan öteye geçmiyor, bunlarla uğraşmak yerine ne yapıp edilip bu soruna bir çözüm bulmaya odaklanılmalıdır. Bu iddiaların ayrımcı, ayrıştırıcı, içi boş olmaktan öte bir faydası olmadığını düşünüyorum.

3-) Kitabınızda ‘’ Ara bir dönemde yaşıyoruz: Bugünkü kıdemli kuşakların hayatını şekillendiren eski modeller geçerliliklerini kaybediyor ama yeni modeller de yeni yerlerini henüz almadı.’’ demişsiniz. Sizce Corona’nın bu ara dönemi denk gelmesi nasıl yeni bir döneme sebep olabilir?

Bir paradigma kayması var. Sokağa çıkamayan kuşak endüstri döneminde eğitimini aldı. Post-endüstrinden önceki benim de dahil olduğum kuşak şu an sokağa çıkamıyor. Dünya yaş ortalamasına baktığımız zaman gördüğümüz sonuç :’’ 30 yaş’ ’tır. İnternetin de başlama dönemi yaklaşık 30 yıl öncesine denk gelmektedir. Dünya liderlerinin yaş ortalamasına baktığımız zaman ise ‘’64 yaş’’ ile karşılaşmaktayız. Şimdi ise sizin kuşağınızın networkü, anlayışı, yaşam tarzı, eğitimi bizim kuşağımıza göre çok farklı ama sizi yöneten, size eğitim veren kuşak bizim kuşağımız. Bizim kuşağımızın size yeterince tatmin edici bir yönetim, eğitim sunmadığını düşünüyorum. Demokrasinin iyi bir yönetim sistemi olduğu ama değişen dünyada demokrasinin de yenilenmesi gereken unsurları olduğunu düşünüyorum. Salgın alışkanlarımızı tepeden tırnağa bozdu. Eski alışkanlıklarımıza dönerken dikkatli olmalıyız. Sistemin içine gençlerde girmeli ve mücadele eski kuşak ile genç kuşak arasında olmalı. Çalışma ve sosyal hayata yönelik farklı talepler var. Kendi taleplerimizi içine sokmalıyız. Değişim sürecimizi korona çok hızlandırdı. Aynı masada oturup çalışmamız şart değilmiş bunu anladık.

4-) Gündemdeki küresel korona virüs salgını öncesi ve sonrası dönemler arasında, teknolojik alanda en belirgin farkın ne olacağını tahmin ediyorsunuz?

Birtakım kurumsallaşmaları coğrafya ile ilintili olarak değerlendirmeliyiz. Ben aynı rahatlıkla dünyanın öbür ucundaki biriyle çalışabilirim. Organizasyonlar hiyerarşik yapılardadır. Bence farklı bir organizasyon yapısı ve network yapısı gelecek.

5-) 9-10 Nisan’da İstanbul’da düzenlenecek olan İstanbul Blockchain Week 2020 sanırım süreçten dolayı iptal oldu veya ertelendi. Türkiye’de Blockchain ne kadar yaygın bir kullanıma sahip veya ne kadar biliniyor? Şu anki yaygınlığı ve bilinirliği göz önüne alınırsa gelecekte Blockchain’ in yeri ne olacaktır?

Blockchain çok yeni bir kavram. Kripto paralar bu sistem içinde var olan bir şey sadece. Bitcoin de bunlardan biri. Öyle bir yapı ki senin yaptığın tüm işlemlerin sorumluluğu paranın kendisinin içinde. Verdiğin sözü tutmadan paranı alamazsın. Kripto paralar bunun üzerine kurulu. Blockchain yalnız paralarla alakalı değil, sözleşmelerin yerine de geçiyor. Bu bizim hukuk sistemlerimizi gereksiz hale getiriyor. O yüzden uygulaması zor ama birçok şeyi değiştirecek.

-Blockchain bu süreci nasıl etkileyecek?

Bir takım uygulamalar çıktı ama ne kadar etkilidir söylemek için daha erken olduğunu düşünüyorum. Blockchain’ in farklı alanlara girebileceğini söyleyebilirim.

6-) Oldukça başarılı ve köklü bir aileden geliyorsunuz. Başarı için her şey mubah mıdır? Gençlere bu konuda tavsiyeniz nedir?

Her yol mubah katiyen değildir. Herkesin özgürlüğü yanındaki insanın özgürlüğüyle sınırlıdır. Çok fazla fırsat olması bu durumu tehlikeli kılıyor. Bizim dönemimizden sonraki yani Endüstri sonrası dönemi bir kırılma dönemi olarak görüyorum. Ortaya yeni uygulamalar çıktı. Bu kırılımlardan en önemlisi de ana akım medyaya rakip olan sosyal medya. Sosyal medyanın getirmiş olduğu hiyerarşik medya kırılımı. Alıştığımız görüşlerin yeniden tanımlandığını gösteriyor. Bir kişi konuşur, yüz kişi dinlerdi. Şu an da herkes konuşuyor, herkes sorumsuzca konuşmaya devam ediyor. Başarı için insanların çalışma hayatında, girişimcilik hayatında sahip olması gereken sorumlulukları vardır. Bunlar diğer insanların özgürlüklerini engellememelidir. Etik olduğu sürece mubahtır.

7-) Eczacıbaşı topluluğu olarak Türkçenin doğru kullanımı adına kendi holdinginizde plaza Türkçesi kullananlara 5 TL ceza kesiyorsunuz bildiğimiz kadarıyla. Bu süreç nasıl yürüdü?

Biz bu süreçte çok eğlendik ve zevk aldık. 3-4 sene öncesinde uyguluyorduk bunu, şu an biraz yavaşladı. Bir takım kullanılan İngilizce sözcüklerin gereksiz yere kullanılmasına engel olmak için bunu yaptık. Bunların Türkçesini bulmamız gerektiğini düşünüyorum ancak bazıları ister istemez dilimize giriyor.

8 -) Bir konuşmanızda planlama döneminde yetiştiğinizi ve o zamanlar 5 senelik planlar yaparken 90’lı yılların ortalarından itibaren 3 senelik planlar yaptığınızı söylemiştiniz. Şu anda Dünya çapında görülen salgın 3 yıllık planlarınız da ne gibi değişmelere yol açtı?

Planlamanın tam aksi yönünde esneklik var. “Ne kadar esnek olmayı becerebileceksin?” sorusu şu an daha ön planda. Virüs olmasa bile 3 yıl önceki planlar tutmayacaktı. Değişimler artmıştı ve şartlar hızla değişiyordu. Esneklik süreci, koşula uyum halini ortaya çıkarıyor. Değişimler virüs olmasa da olurdu bu, virüs tepesine tüy dikti. 3 seneki ya da 1 sene önceki planlarımıza göre şu anda da zorlanıyoruz. Uzun dönemli planları değerlendirirken dikkatli olmalıyız. Yani 3 yıl bile çok uzun dönem, koşulların artık nereden değişeceğini bilmiyoruz.

9-) Nasıl yönetici olmalıyız? Tavsiyeleriniz nelerdir?

Ben kimseye yöneticilik dersi verebileceğimi düşünmüyorum ama dinlemeyi iyi bilin, öğrenmeyi iyi bilin. Hala benim için öğrenmek çok önemli bir şey. Yeni şeyler öğrenmek çok önemli bunu kaybetmemek gerekiyor.
Herkes birbirimizden farklı olduğumuzu bilmeli. Yönetici, vizyonu çok iyi tarif edebilmeli ve neyi yapması gerektiğini çok iyi tanımlamalı ama nasıl yapıldığını çalışma arkadaşlarına bırakmalıdır.
Birlikte çalışacağım insanlarda görmek istediğim öğrenme yetisi ve edindiği network benim için önemli bir yere sahip. Bir insanın beynindeki bilgi sadece bana yetmez. O bilgiyi nereden aldığı, networkü benim için çok önemli. Dışarıya açıklık önemli bir etken.

10-) Alman lisesinden mezun olduktan sonra Berlin’e gitmişsiniz. Daha sonra ABD’de çalışma deneyimi kazanmışsınız. Farklı kültürlerin içinde yaşamak size ne kattı? ABD’de bir süre American Hospital Supply Co.’da çalışmış, ardından Eczacıbaşı Topluluğunda etkin görevler almak üzere Türkiye’ye dönmüşsünüz. Çalışma hayatı üzerine tecrübe kazandığınız bu iki ülkenin proje yönetim sürecindeki farklılıklardan bahsedebilir misiniz?

Farklı kültürlere baktığımız zaman temel duyguların aslında aynı olduğunu görüyoruz. Kendi alanlarımıza çok yöneldiğimiz zaman farlı kültürlerden kendimizi ayrıştırıyoruz, ama farklılıklarımız en fazla %15 düzeylerinde. “Her kültür içerisinde çocuklarım yaşayabilmeli.” Ben kendi çocuklarımı yetiştirirken buna çok dikkat ettim. Her kültürün insanı öğrenilmeli.
Artık çoğumuzun İngilizce bildiğini düşünüyorum zaten bu bir şart oldu. İngilizcenin yanında bir dil daha şart bizim için ama bu Almanca, İtalyanca veya Fransızca olmak zorunda değil. Daha farklı kültürlerin dilleri öğrenilebilir. Mesela Arapça, Çince, Rusça olabilir. Bunlar farklı kültürler, bunları bilmek daha faydalı ve bize yetkinlik konusunda katkı sağlıyor.

11-) Girişimcilik Endonezya, Hindistan gibi ülkelerde neden daha yaygın ve gelişmiştir?

Girişimcilik aslında bütün dünyaya yayıldı. ABD öncülüğünde gidiyordu ve uzun süre de lider onlardı ama başka ülkelerde girişimciliği aynı şekilde öğrenmeye başladı. Her yerde başarılı girişimciler var. Bant genişliği ve ilişkiler arttıkça girişimcilik her ülkeye yayılıyor. Hindistan’da bunlardan biri ve 90’lı yıllardan beri çok fazla başarılı girişimci yetiştirdi.

12-) Yapay zeka hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu konudaki gelecek öngörünüz nedir?

Yapay zekayı biz çok genel bir alan içerisinde değerlendiriyoruz ama aslında herkes kendi alanı içinde bakmalı. Sonuçta yapay zekacı olmak diye bir şey yok. Yapay zeka benim için verinin doğru değerlendirilmesidir. Marketingde kullanılan yapay zeka ve laboratuvar kullanılan yapay zeka arasında farklar var. Marketing için yapay zeka nasıl bir şey buna bakmalıyız. Yapay zeka herkesin kendi uzmanlık alanında değerlendirilmelidir. Veri değerlendirmenin de önemli meslek olduğunu düşünüyorum. Daha genç bir yaşta olsaydım veri mühendisliği okumak isterdim. Bu geleceğin meslek kolu, yapay zekanın önünü açıyor.

13-) Eczacıbaşı, Türkiye’de voleybol denilince akla gelen tek kulüptü ve nerdeyse bütün kupalara ambargo koymuştu. Türkiye’de bu sektörün büyümesi de Eczacıbaşı sayesinde oldu. Peki, bu sektörün büyümesi Eczacıbaşı’nın rekabet etmesini de zorlaştırdı mı? Çünkü neredeyse her yıl şampiyonluk ipini göğüsleyen Eczacıbaşı’ydı ama son 11 sezonda 5 kez Fenerbahçe, 5 kez de Vakıfbank lig şampiyonu oldu.

2018 yılı Eczacıbaşı Spor Kulübü’nün 50.yıl dönümüydü. O tarihe kadar erkek ve kadın basketbol, erkek ve kadın voleybol ve masa tenisi takımlarıyla yola çıktık. 70’li yıllara kadar neredeyse tek şampiyonduk. Ne kadar çok paran var ise o kadar iyi takım kuruyorsun ama biz bunu Türk oyuncularla yapmaya çalıştık. 90’lı yıllara kadar iddiamızı sürdürdük ancak buna bütçemiz yetmedi. O zamandan beri kadın voleybol takımıyla devam ediyoruz. Bizim için aslında toplumsal sorumluluk projesiydi. Uzun süre şampiyonduk ama Türkiye’de bazı takımlar var ki dünya çapında yarışıyorlar. Şu an Türk takımları oldukça üst bir düzeyde ve bizce bu büyük bir başarı. Toplumsal sorumluluk olarak yapıyorsan arka taraflarını da görebilmeliyiz. Biz şu an da Türkiye’de 3000 genç kız yetiştiriyoruz, bunların hepsi sporcu olmayacak ama savaşabilen ve kendine güvenen genç kadınlar olacak.

14-) 70’ler Rock, Blues ve Caz müzik meraklısı olduğunuz biliniyor. Sizi Audiophile olarak da tanımlayabiliriz. Dünyanın Cazı programında da yer aldınız. Favori sanatçınız ve favori gruplarınızı sorsak ilk aklınıza gelen isimler neler olur?

Klasik müzikte Beethoven, rock müzikte Pink Floyd üzerine tanımam. Özellikle Beethoven’ı herkesin dinlemesini isterim.

15-) İnternet denetimlerine karşı AB ölçütlerinin benimsenmesi yönünde çalışmalarınız olmuş, şu an Türkiye’de internet denetimleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Herkes kendi denetimini yapabilmeli ve tamamen aynı olmasa bile temel prensipler aynı olmalı. Zaman zaman bazı şeyleri çok ciddiye alsakta aslında Türkiye’de bu benimseniyor. Wikipedia ve Youtube uzun bir süre yasaktı ama bu yasağı doğru bulmuyorum. Özellikle Wikipedia’nın tekrarda açılması uzun zaman aldı. Bu şekilde yasak etmek çok yanlış, buradaki yanlış bilgileri düzeltmek senin elinde, sen kendi insanına yasaklayınca dışarıya cevap veremiyorsun.

16-) Türkiye’de e-dönüşüm alanında yapılan birçok faaliyete başarılı bir şekilde öncülük ettiniz, bu konuda önünüze çıkan bir engel oldu mu? Olduysa örnek verebilir misiniz?

Youtube ve Wikipedia yasağı senelerce kaldırılmadı. Bu bir ikilem. %100 özgürlükçü yaklaşımın karşısında %100 kurallara bağlı yasakçı bir tutum var. Faşizme ve ırkçılığa yönelik taviz verilmeyen bir yapı olmalı. Bireysel hak ve özgürlükleri kısıtlayan yapılara da taviz verilmemeli. Denge unsuru olmalı.

Sohbetimizi Faruk Eczacıbaşı’nın karantina günlerinde okuduğu kitap içeriklerini öğrenerek sonlandırdık. Ekonomistlerin politikadaki yerleri, ekonomi ve sosyal kurumlaşma gibi konular hakkında kitaplar okuduğunu belirten Faruk Eczacıbaşı’na bizi deneyimleri ile buluşturduğu, düşüncelerini aktardığı ve evde olduğumuz bu süreçte vaktimizi bizim için verimli hale getirdiği, sıcak ve samimi sohbet için çok teşekkür ederiz.

Erva ÖZCAN
İÜ GK ShiftUp Ekip Üyesi

_DSF0550

Marketing 6.19 Konuşmaları-2

MARKETING 6.19 İKİNCİ OTURUM

DIGITAL MARKETING OTURUMU: BURAK ARSLAN


Her yıl pazarlama dünyasının uzmanlarını ağırladığımız Marketing etkinliğimizin bu seneki en etkili sunumlarından biri şüphesiz Burak ARSLAN’ın Digital Marketing sunumuydu. 7 yıldan uzun bir süredir dijital pazarlama alanında çalışan Burak ARSLAN, Google Ads, Facebook Ads, Remarketing, Mobile Marketing, Google Analytics gibi farklı dijital pazarlama alanlarında projeler yürütmüştür. Yaklaşık 2 yıldır Ebay Türkiye/GittiGidiyor Dijital Pazarlama Departmanı’nın yöneticiliğini yapan Burak ARSLAN, sunumu sırasında ‘Fulya’nın İntikamı’ olarak da bilinen ve eski sevgilisine ait olan eşyaları GittiGidiyor üzerinden satan bir genç kadının anlatıldığı, yayınlandığı dönemde çok ses getiren ve Türkiye’nin ilk viral reklamı olan videoyu izletti. Burak ARSLAN bu reklamın kendisinin mühendislik kariyerini bitirdiğini ve onu dijital pazarlamaya ittiğini belirtti.

”Artık dijital dünyada işler değişti. Cep telefonlarınızı nasıl satın aldığınızı düşünün. Mağazaya gidip satın almakla bitti mi, yoksa arkadaşlarınızla konuşup internetten araştırmanızı yapıp mı karar verdiniz?” sözleriyle günümüzde pazarlama alanında internetin ve dijital dünyanın ne kadar önemli olduğunu vurgulayan Burak ARSLAN, reklamlarda duygulara hitap eden bir hikâye anlatıma gerek olduğunu da ekledi. Müşterilerin artık daha fazla ayrıntı ve feedback istediğini söyleyen Burak ARSLAN bunun pazarlamada işleri artık her iki taraf için de zorlaştırdığını belirtti.

 

”Pazarlamacılar için eskiden işler kolaydı, ama artık o kadar kolay değil. Çünkü dijital dünyayla işler çok daha karmaşık bir hâle geldi. Sadece pazarlamacılar için değil, dünyada da eskiden işler daha kolaydı. Zaman geçtikçe ikisi de karmaşıklaşıyor ama yapay zekânın gelişmesiyle bu karmaşıklık ortadan kalkacak. Artık pazarlamacıların sadece televizyonda değil, her yerde olması gerekiyor. Bunun için de yapay zekâ çok önemli. Algoritmanın nasıl çalıştığını bilmeniz önemli. Size yapay zekâyı kullanıp, algoritmanızı çalıştırmanızı öneririm.”

Burak ARSLAN’a dijital pazarlama üzerine yaptığı bu bilgilendirici sunum için teşekkür ederiz.

 

NEFES EGZERSİZİ OTURUMU: SENA SAYIN

7.5 milyar kişinin yaşadığı dünyada 300.000.000 kişi stres altında sözleriyle konuşmasına başlayan SAYIN, İnsanların hayatına soluklanabilecekleri bir an yaşatabilmek istediği için yogaya başladığını belirtti. Kurumsal kafada olmanın her şeyin daha fazlasını istemenize yol açacağını söyleyen SAYIN, herkesin bir dönem yoğun çalışması gerektiğini tavsiye ediyor. Çünkü bu dönemin sonunda ne yapacağımıza karar vereceğimizi belirlediğimizi belirtiyor SAYIN.
“Her şeyin zamanında olması için bir neden var. Benim burada olmam için bir neden ve sizin burada olmanız için bir neden olduğu gibi.”
Sena SAYIN ‘a bu yorucu Marketing gününde bize dinçlik getiren nefes egzersizi için teşekkür ederiz.

KURUMSAL VS STARTUP OTURUMU: TUNÇ BERKMAN

“Bir girişimde partner çok önemlidir birbirinizin eksiklerini tamamlayabilmelisiniz” diyen Tunç BERKMAN en temel ihtiyacımızın güven olduğunu ve dijitalleşmeyle birlikte çıkan şirketlerin bu denli hayatımıza girmesinin sebebinin güven duygusu olduğunu, markanın insana güven ve aidiyet duygusunu verdiğini belirtiyor. Girişimci insanın en büyük özelliğinin özgüven olduğunu ve kurumsal bir girişimci olmak istiyorsanız öncelikle kendinizi bilmeniz gerektiğini ekleyen BERKMAN, ne iş yaparsanız yapın adım adım büyümemiz gerektiğini tavsiye ediyor. Pazarlamanın insan için yapıldığını ve medya olmadan pazarlamanın yapılamayacağını, teknolojiyi iyi kullanan firmaların başarılı olduğunu düşünen BERKMAN, insanların korktuğu şeyin ”ben girişime başladım ama param biterse ne yaparım” düşüncesi olduğunu söylüyor. Böyle durumlarda yatırımcılardan kaynak bulunabileceğini söyleyen BERMAN. Herkesin iletişim eğitimi alması gerektiğini pazarlamanın böylelikle insanlar üzerindeki etkisinin daha etkili olacağını da belirtiyor.

”Temel ihtiyaçlarımız bizi sosyal medyaya yöneltiyor; örneğin insan doğduğu andan itibaren beğenilmek ister. Instagram da bu ilgiyi kullanır. Yani aslında kendimizi sosyal medyada pazarlıyoruz.”

Kurumsal vs StartUp oturumumuzun kurumsal tarafını temsil eden Tunç BERKMAN’a bu keyifli konuşmasından dolayı teşekkür ederiz.

 

KURUMSAL VS STARTUP OTURUMU: BORA ŞAHAN

Marketing etkinliğimizde öncelikle hayat hikâyesini, kariyerinin nasıl yollardan geçtiğini anlatan Loreal, Braun, Markafoni, Letgo, Sanofi gibi büyük şirketlerde çalıştıktan sonra şu anda Paraşüt’te çalışmakta olan Bora ŞAHAN’ı dinliyoruz. Ele aldığımız kurumsal vs StartUp oturumumuzun StartUp tarafını temsil eden Bora ŞAHAN bizlere, “Sizler mezun olduğunuzda kurumsal mı StartUp mı seçeneğiniz var fakat bizim zamanımızda yoktu” diyor. Evet, StartUp’lar yeni girişimler olup birçok girişimciye iş fırsatı sağlayan, girişimcilik dünyasına yeni adım atan şirketlerdir. Bora ŞAHAN kurumsal ve StartUp’ı şu şekilde karşılaştırıyor. StartUp bir atölye gibidir. Her şeyiyle size aittir, her şeyini kendiniz yaparsınız fakat kurumsal bir şirkette çalıştığınızda büyük bir yapının parçası olursunuz. StartUp’ta daha geniş bir iş alanınız var yani özellikli bir iş alanınız yok. Kurumsal yavaş büyür, yapılan işlerin sonuçları zamanla alınır. StartUp’ta ise hızlı büyüme ve dolayısıyla hızlı sonuç alma durumu vardır. Kurumsalın daha geniş kaynaklara sahip olması StartUp’ların açısından dezavantaj gibi görünse de StartUp’ların kısıtlı kaynaklara sahip olmaması daha yaratıcı işlerin ortaya çıkmasına yol açar. Ve Bora ŞAHAN’ın da dediği gibi kurumsal şirketler daha eski uzun yılları geride bırakmış şirketler iken StartUp şirketleri tarihini yeni yazan ve o tarihin parçası olmanıza fırsat tanıyan şirketlerdir.

Kurumsal vs StartUp oturumumuzun StartUp tarafını temsil eden Bora ŞAHAN’a bu keyifli sunumu için teşekkür ederiz.

 

KURUMSAL VS STARTUP OTURUMU: GÖKHAN ÖRÜN

Bugüne kadar 10’dan fazla mobil uygulama yapmış olan, ‘Hadi’ bilgi yarışmasının kurucusu Gökhan ÖRÜN sözlerine projelerine hep büyük hayallerle girdiğini söyleyerek başladı. Bunu gerçekleştirdiğini belirten ÖRÜN, ekibin de çok önemli olduğunu vurguluyor. Hadi’nin bir bilgi yarışması değil, interaktif bir show olduğunu söyleyen ÖRÜN, bir ürünü etkili yapmanın yolunun arkadaşlarınıza kullanabilmeniz olduğunu belirtiyor.

Kurumsal vs Startup oturumumuzun StartUp tarafını temsil eden Gökhan ÖRÜN’e güzel konuşması ve eğlenceli yarışması için teşekkür ederiz.

_DSF0478

Marketing 6.19 Konuşmaları

MARKETING 6.19 İLK OTURUM

BLOCKCHAIN & MARKETING OTURUMU: ERMAN TAYLAN

Marketing6.19 etkinliğimizde son günlerin en önemli konularından biri olan Blockchain üzerine Erman Taylan’ın katılımıyla ‘Blockchain ve Marketing’ oturumunu gerçekleştirdik. 10 yıldır internet sektöründe çalışan Erman TAYLAN, şu an için Koç Finans bünyesinde ‘İnovasyon ve Dijital Dönüşüm Yöneticisi’ olarak çalışmaktadır. Daha önce Webrazzi, Startup Kitchen, Bilende ve Turkcell Teknoloji gibi şirketlerde bulunmuştur. CezaCepte ve Emanova Digital şirketlerinin kurucularından olan Erman TAYLAN, dijital ürünler, girişimler ve trendlerle yakından ilgilenmektedir.Blockchain farklı bişey gibi gösterilsede en temelinde üstüne kullanıcı arayüzü yerleştirilmiş bir veri depolama sistemidir, sözleriyle blockchain’i tanımlayan Erman TAYLAN, blockchain’iin pazarlama da çok fazla şeyi değiştireceğini de ekledi.

Erman TAYLAN’a bu güzel sunumu için teşekkür ederiz.

NEUROMARKETING OTURUMU: ARZU ÇAKAR

Pazarlamanın kalbinin attığı Marketing6.19 etkinliğimizde, bu sene ki en ilginç konulardan biri Neuromarketing’ti. Dr. Arzu ÇAKAR’ın bilgilendirici sunumuyla gerçekleştirilen Neuromarketing oturumumuzda, neuromarketing’in ne olduğu ve müşteriler üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğu konuşuldu. Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesinde öğretim görevlisi olan Dr.Arzu ÇAKAR, neuromarketing alanında akademik ve profesyonel eğitimler vermektedir. Neuromarketing, nörobilim ve pazarlama ana bilim dallarındaki yöntem ve uygulamaların disiplinlerarası bir yaklaşımla pazarlama alanında kullanılmasını ifade etmektedir.

‘Neuromarketing, tıpkı diğer pazar araştırmaları gibi ölçümle yapılan ve beyandan ziyade beyine dayalı bir araştırma yöntemidir, insan duyguları ile beslenir.’ sözleriyle neuromarketing’i tanımlayan Dr.Arzu ÇAKAR insanların ürün değil duygu satın aldığını söyledi. ‘Etinin reklamını düşünün, mutluluk denince akla hemen onun adı gelir? Sizce Eti burada çikolatayı mı satıyor? Hayır, Eti size mutluluk duygusunu satıyor.’
Nöropazarlamanın amacının bireylerin, grupların ve organizasyonların pazarla ilgili davranışlarını daha iyi anlamak, açıklamak ve tahmin etmek olduğunu belirten Dr.Arzu ÇAKAR, insanların bir süre sonra markalara karşı bağlılık hissettiğini de ekledi.

Dr.Arzu ÇAKAR’a bilgilendirici sunumu için çok teşekkür ederiz.

GAMIFICATION OTURUMU: ERCAN ALTUĞ YILMAZ

Marketing6.19 etkinliğimizin en güzel sunumlarından biri Ercan Altuğ YILMAZ tarafından gerçekleştirilen Gamification sunumuydu. Ercan Altuğ YILMAZ, Netron, Bilgeadam ve Turkcell Akademide 10 yılı aşkın süre dijital eğitim teknolojileri üzerinde çalıştı. Bu süreçte oyun tabanlı ve oyunlaştırılmış birçok ödüllü eğitim projesini hayata geçirdi. Şu an da dijitalleştirme, dijital eğitim ve iletişim sistemleri, yeni nesil motivasyon ve oyun tasarımları gibi konularda seminerler verip kurumlara danışmanlık yapmaktadır. GamFed Uluslararası Oyunlaştırma Federasyonu’nun Türkiye temsilcisidir. Dünya çapında oyunlaştırma konferanslarına davet edilen ilk ve tek Türk’tür.

‘Oyunlaştırma, oyun mekaniklerini iş amaçlı kullanmaktır.Örneğin bir adım atıyorsunuz ve bu adım, adım uygulaması tarafından sayılıyor, bu bir oyunlaştırma örneğidir.’ sözleriyle oyunlaştırmayı tanımlayan Ercan Altuğ, oyun tasarımıyla, oyunlaştırmanın farklı olduğunu belirtti. Ercan Altuğ oyunlar ve oyunlaştırmanın farklı olduğunu, oyunlaştırmanın daha çok iş amaçlı kullanıldığını belirtti.

Ercan Altuğ YILMAZ’a bu güzel sunumu için teşekkür ederiz.

GAMIFICATION OTURUMU: PINAR ADIGÜZEL

“İtaat günü kurtarır ama sevgi ve bağlılığı kurtaramaz ” diyen Pınar ADIGÜZEL aidiyet uzmanlık ve gönüllülüğün önemli faktörler olduğunu söylüyor. ADIGÜZEL iş parçalarını bir havuzda topladıklarını, kişilerin yapmak istedikleri işleri seçtiklerini ve bu şekilde daha mutlu olduklarını söylüyor. Aynı zamanda oyunların içsel motivasyonu tetiklediğini ve uzmanlaşmanın aidiyet sorunlarını çözmede büyük bir iletişim bağı olduğunu ve haftada birkaç saat ekipçe çalışmalar yapıldığını bu şekilde uzmanlaştırdığını belirtiyor. Kişilerin yetkinliklerine ve yapabildiklerine göre iş verilmesi gerektiğini söyleyen ADIGÜZEL “İletişim her şeyin çözümüdür” diyor.

Etkili sunumu için Pınar ADIGÜZEL ‘e teşekkür ederiz.

CLOUD SYSTEMS & MARKETING OTURUMU: CÜNEYT BATMAZ

Günümüzde giderek artan bir öneme sahip olan bulut bilişime, Marketing6.19 etkinliğimizde yer vererek, bu konuda ülkemizdeki sayılı kişilerden biri olan Cüneyt BATMAZ’ın katılımıyla ‘Cloud Systems & Marketing’ oturumumuzu gerçekleştirdik. Cüneyt BATMAZ, ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği mezunudur. Finansbank, IBTECH ve FIBA gibi yerlerde çalışan Cüneyt BATMAZ, şu an da Microsft’ta bulut teknolojileri ve kurumsal çözümler grup yöneticisi olarak görev yapmaktadır. Bulut bilişim, bilgisayarlar ve diğer cihazlar için, istendiği zaman kullanılabilen ve kullanıcılar arasında paylaşılan bilgisayar kaynakları sağlayan, internet tabanlı bilişim hizmetlerinin genel adıdır.

‘Artık ürün satışı yok, ürünün kullanılma esası var!’ diyen Cüneyt BATMAZ, bulut bilişimin burada çok büyük pay kapladığını belirtti. ‘Eskiden Microsoft ürünleri müşterilere paket halinde satılırdı. Müşterilere 3 yılda bir yenileme hakkı verilirdi. Değişen dünya Microsoft Azure sistemiyle sınırsız sunucu sağlıyor. Netflix, Spotify gibi uygulamalar Azure sunucu ile birlikte dünyadaki çeşitli noktalardan bize stream sunuyor. Evrensel küme tek noktada toplanıyor. Ana vizyon bu.’

Pazarlamada zamanlamanın önemine dikkat çeken Cüneyt BATMAZ bunu ‘Pazarlamada değişmeyen tek şey zamanlamanın kendisidir. Bir erkek eşinin Asos’tan aldığı elbiseyi beğenmemesi üzerine Asos bizim elbisemizi giyen her kadın güzeldir sloganı kullanıyor ve büyük bir patlama yaşıyor. Rakipleri de aynı sloganı atıyor fakat ilgi çekmiyor. Çünkü burada zamanlamanın önemi büyük.’ sözleriyle destekledi.
Cüneyt BATMAZ’a bu güzel sunumu için teşekkür ederiz.

İkinci oturum konuşmaları yayında!

Galata’da Sıcacık Bir Ofis: Düğün.com

     İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Girişimcilik Kulübü olarak önem verdiğimiz etkinliklerimizden biri de kurumsal gezilerimizdir. İşi, çalışanları , çalışma ortamını görebildiğimiz ve orada bulunabildiğimiz zaman kafamızdaki soruları daha kolay yanıtlandırdığımızı  düşünüyoruz.Ayrıca kendimize uygun iş alanlarını tanımak için de büyük bir fırsat olduğu kanaatindeyiz.

     Bu anlamda düzenlediğimiz ofis gezilerimizden biri düğün.com oldu. Galata Kulesi’ne bakan muhteşem manzarası ile bizleri karşılayan ofis , içeri ilk ayak bastığınızdan itibaren sizlere sıcacık bir atmosfer ile eşlik ediyor. Bu sıcacık ofisi düğün.com kurucusu Emek Karabıyık ile birlikte gezerek, görme fırsatımız oldu. Emek Bey bizlere düğün.com kuruluşu sırasında yurt dışında ona ilham veren şeyleri ve ilham aldığı yerleri, kuruluş döneminde yaşadıkları zorlukları ve bunlara nasıl çözüm bulduğunu bizlerle paylaşarak kuruluşu ile ilgili fikir sahibi olmamızı sağladı. Daha sonra ise ikramlar eşliğinde sorularımızı cevapladı.

    İleri ki  zamanlarda da düzenleyeceğimiz kurumsal gezilerimize sizleri de bekleriz.

emre yusufi

Gk Talks – Her Alanda Sanat

Türk grafik tasarımcısı, sanat yönetmeni ,müzisyen ve reklamcı olan Emre Yusufi , Floransa’da ve Marmara Üniversitesi’nde aldığı eğitimler sonrasında ‘’Lemonade Refreshing Ideas ‘’reklam ajansının kurucu ortağı olmuştur.  Schweppes ve Cappy’nin cam tasarımcılığı,Marlbora İstanbul Konsept Paketi tasarımcılığı gibi önemli projelere imza atmıştır. Ayrıca L’oreal Paris İstanbul’un Yaratıcı Direktörlüğü , BMW Distrubütor Türkiye Yaratıcı  Direktörlüğü gibi önemli alanlarda çalışmaları bulunmaktadır. Ayrıca bu sene GQ Türkiye dergisine konuk olup dijital ortamda tasarladığı üç boyutlu heykelleriyle dikkat çeken  Emre Yusufi, sahip olduğu bu donanımlar ile 30 Kasım Cuma günü İktisat Fakültesi IKZ01’de bizlerle buluştu.

Tecrübelerini ve deneyimlerini bizlerle paylaşıp, sorularımızı yanıtsız bırakmayan Emre Yusufi ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.