basarili-girisimcilerin-uc-ortak-ozelligi

Başarılı Girişimcilerin Üç Ortak Özelliği

Başarılı Girişimcilerin Üç Ortak Özelliği

Girişimcilik hareketleri insanlığın toplu yaşama geçmesinden günümüze kadar hep hayata ve yaşantımıza yön vermiş, yenilikler sağlamıştır. Bu uzun süreçte belki de binlerce insan girişimcilik dünyasına atılmış fakat bazı girişimcilerin ömrü uzun soluklu olamamış ya da başarılı sonuçlanamamıştır. Günümüzde ise insanlar başkasının şirketi için çalışmaktansa kendi işini kurmayı ve kendi hayallerini gerçekleştirmeyi daha cazip bulmakta. Bu noktada girişimciliği başarı ile sonuçlananların davranışlarını örnek alarak hareket etmek, yeni girişimci adaylarına kolaylık sağlayacak ve yön gösterecektir. İşte sizler bunun için başarılı girişimcilerin üç ortak özelliği yazımızı okumalısınız!

1. Motivasyon

Bir girişimi sürdürülebilir hale getiren en büyük etkenlerden biri girişimcinin inançlı, azimli ve yüksek motivasyona sahip olmasıdır. Sürekli olarak yüksek motive halinde olmanız, devamlılığınız, çevrenizi olumlu etkileyebilmeniz ve sağlıklı düşünebilmeniz için önemlidir. İş hayatında ise belki de en önemli motivasyon kaynağı kazanç sağlamaktır. Fakat girişimcilik sürecinin başlarında kar sağlayamayabilir, hemen ilerleme kaydedemeyebilirsiniz. Bu durumda sizi motive edecek bir mali destek yokken düşüncelerinize yön vererek motivasyonunuzu ve inancınızı koruyabilirsiniz.

Örneğin, Elon Musk girişimcilik yoluna başlarken tüm mal varlığını girişimine dökebilecek bir motivasyona ve inanca sahip olmuş. Elon Musk; motivasyonun her şeyin başlangıcı olduğuna inanmış, sürekli risk almalarını başarmanın her zaman mümkün olabileceği inancına bağlamış ve başarısızlıktan da aslında hiç korkmadığını düşünerek hareket etmiş. Onu bu yüksek motivasyona iten düşünce yapısını yansıtan birkaç sözünü de şöyle bırakalım:

“Gelecekteki hayatın bugünkünden daha iyi olmasını ummak durumundasınız, daha kötü olmasını değil.”

“Azim çok önemlidir. Bir şeyi zorla bırakmanız istenmediği müddetçe o şeyden vazgeçmemelisiniz.”

 

2. Risk Almaktan Korkmamak

Bazen kazanmak için bazı şeyleri kaybetmek ya da bir şeylerden vazgeçmek gerekebilir. Örneğin hepimizin tanıdığı ve örnek olarak gösterdiği Bill Gates, şirketi olan Microsoft’u kurarken büyük oranda riskler almaktan korkmadı. Hedefine daha çok zaman ayırmak ve yoğunlaşmak için üniversiteden ayrıldı. Elbette üniversiteden ayrılın demiyoruz fakat her şeyden eminseniz, girişiminizin başarılı olacağına inancınız tamsa hayalinizi gerçekleştirmek için bazı şeyleri feda etmek bu yolda gerekli olacaktır.

2.Yaratıcı, Yenilikçi ve Stratejik Davranmak

Başarılı bir girişimci olabilmek için yapılmayan bir şeyi yapmak ya da yapılan bir şeyi farklı yollarla yapmak sizi diğerlerinin önüne çıkaracaktır. Bu noktada yaratıcı olmalı, yeniliklere ayak uydurmalı ve stratejik davranmalısınız. Kalıplardan çıkın ve zihninizi özgür bırakın. Fakat sadece inançlı olmak, risk almak yetmiyor. Stratejik davranarak ürününüzü satmayı başarmalısınız. Örneğin Elon Musk, 2013 yılında şirketi iflasın eşiğindeyken henüz yeni ürettiği Tesla Model S arabası yeterince satış sağlayamıyor ve mali sıkışıklığa sebep oluyordu. Araba için müşteriler tarafından binlerce rezervasyon yapılıyor fakat satış oranı yükselmiyordu. Elon Musk maliyetin artmasından ve kar elde edememekten dolayı şirketin fabrikasını piyasadan gizleyerek kapattı. Bunu yapma sebebi ise stokların çoktan şişmiş olmasıydı. Daha sonra ürünü rezerve eden tüm müşteriler tek tek aranarak satışa teşvik edildi. Elon Musk’ın bu stratejisi olumlu sonuç vererek şirketi iflasın eşiğinden döndürdü.

Tuğba Özdemir

yapay-zeka-101

Yapay Zeka 101

YAPAY ZEKA 101: Yapay Zeka Nedir?

Yapay zeka, bir bilgisayarın veya bilgisayar kontrolündeki bir robotun çeşitli faaliyetleri tıpkı bir insan gibi düşünerek yerine getirmesidir. Öncelikli kullanım alanı bilişimle birlikte pek çok sektörde yapay zekâdan yardım alınır. Yapay zekanın İngilizcesi ‘’artificial intelligence’’ kavramının kısaltılmışı ‘’AI’’ olarak da karşınıza çıkabilir. Kimi zaman insanların bile içinden çıkamadığı, tüm karmaşık problemlerin üstesinden gelen yapay zeka siz şuan bu yazıyı okurken bile etkili çözümler üretmeye devam etmektedir.

Yapay zeka kavramı, ilk olarak 1956’da Dartmouth Konferansı’nda Profesör John McCarty tarafından kullanılmıştır. Sonrasında 1997 yılında IBM’in geliştirdiği ‘’Deep Blue’’ adlı bilgisayarın, dünya satranç şampiyonu Garry Kaparov ile yaptığı maçta dünya şampiyonunu yenmesi yapay zekanın oldukça önemli ve dikkate alınması gereken bir konu olduğunu kanıtlamıştır. 2011 yılında ise yine IBM tarafından geliştirilen ‘’Watson’’ isimli bilgisayarın, televizyonda yayınlanan bir yarışma programında insan rakipleri yenmesi, yapay zekanın matematik dışında da insanları yenebileceğini gözler önüne sermiştir.

Yapay Zekanın Türkiye’deki Yeri

Yaşamımızı kolaylaştıran ve üst seviyeye çıkmasındaki en büyük yardımcılardan birisi olan yapay zekanın, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yükselen bir yönde olduğu söylenebilir. Ülkemizdeki yapay zeka uygulamalarına örnek olarak Dahi.ai şirketi verilebilir. Dahi.ai, daha çok sohbet platformları üzerine odaklanmış ve Yapaytech uygulamasını geliştirmiş. Bu uygulamanın güzel yanı, teknik bir bilgiye sahip olmasanız bile kendi platformunuzu oluşturabilme kolaylığı sağlaması. Diğer bir örnek olarak Veslabs şirketinin geliştirdiği Jetlink söylenebilir. Jetlink de sohbet alanında hizmet veriyor. Bir sohbet botu sayesinde şirketlerin, kullanıcılarının taleplerine anında dönüş yapabilmesini sağlayan bir uygulamadır.

Hangi Sektörlerde Kullanılıyor?

Yapay zeka, hayatı kolaylaştıran özellikleri  ile kendine pek çok sektörde yer ediniyor. Akla gelen ve herkesin hemen hemen her gün kullandığı bir alan olan interneti ilk örnek olarak verebiliriz. Yapay zeka ve internet sistemlerinin bir araya gelmesiyle Siri ve Alexa gibi kişisel asistanlar, akıllı cihazlar ve ev aletleri gibi günlük yaşamı kolaylaştırmak için geliştirilen çeşitli uygulamalar hayatımıza girmiştir.

Sağlıkta Yapay Zeka

Sağlık sektörü için en büyük örnek olarak IBM’in WatsonPaths sistemi verilebilir. WatsonPaths, doktorların daha bilinçli, daha doğru ve aynı zamanda hızlı kararlar almasına yardımcı olmak ve elektronik tıbbi kararları analiz etmek için tasarlanan bir uygulamadır.

 Eğitimde Yapay Zeka

Eğitimdeki kullanımının ilk örneği olarak 1920’de Ohio Üniversitesi’nde çalışan Sidney L.Pressey’in yapmış olduğu çalışmalar gösterilebilir. Bir diğer örnek ise Rovick ve Michael’ın 1986 yılında geliştirdiği, diyaloğa dayalı öğrenme sistemlerinin ilk örneklerinden biri olan CIRCSIM sistemidir. Bu sistem, tıp fakültesi birinci sınıf öğrencilerinin kavram yanılgılarını tanımlayabilen ve bu hataları düzeltmek için açıklama yapan bir öğretim sistemidir.

Reklamcılıkta Yapay Zeka

Kendilerine ait bir zekaları olan ‘öğrenebilen makineler’ sayesinde reklamcılar, sizi sizden daha iyi tanıyor. Bu öğrenebilir makineler, internet ortamındaki her hareketinizi görüp, kayıt altına alıyor ve bir sonrası isteğinizi bile tahmin ediyor! Gezdiğiniz bir e-ticaret sitesinde bakıp da almadığınız o ürünün girdiğiniz her sosyal medya uygulamasında karşınıza çıkmasının sebebi de bu. Çıkan istatistikler ve raporlar sayesinde reklamcılar reklamını yapmak istedikleri herhangi bir şeyle en çok kim ilgileniyor biliyorlar. Bunu bilmek ise onlara fazladan zaman, enerji kazandırırken; tanıtıma verdikleri bütçeyi de azaltıyor.

Bankacılıkta Yapay Zeka

Bankacılık sektöründe hem kişiselleştirilmiş hizmetler hem de güvenlik konularında kullanılıyor. Bu sayede hem zamandan hem de maliyetten tasarruf ediliyor. Yapılan analizlere göre kullanımı sayesinde bankacılık sektöründe 2030 yılına kadar 1 trilyon dolara kadar ek fayda sağlanması bekleniyor.

Yapay Zekanın Geleceği

Dünya’daki yerini tamamen almaya günden güne daha da yaklaşıyor. Geleceğinin tahmin edilmesi oldukça zor olsa da bazı tahminler mevcut. Yapay zekanın, insanın fiziksel gücünün yetmediği durumları ortadan kaldırması, trafik kazalarının önlenmesi, günlük rutinlerden yapay zekanın kullanımıyla kurtularak kendimize daha çok zaman ayırabilmemiz gibi daha pek çok gelişme sağlayacağı tahmin ediliyor.

Şevval Elif Kurnaz

siber-guvenlik

Siber Güvenlik

Siber Güvenlik

Günümüzde dijital mecralar, yaşamımızın büyük bir parçası haline gelmiş durumdadır. Bireyler, kamu kurumları ve özel şirketler tüketicilerine ya da diğer kurum ve şirketlere sundukları ürün ve hizmetleri, sanal mecralar aracılığıyla gerçekleştirmeye başlamışlardır. Teknolojiyle iç içe olunan günümüz dünyasında, siber alem, sanal alem gibi kavramlarla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Tüm yaşantımızı taşımış olduğumuz elektronik ortam içerisinde tehditlere karşı önlem alınması gerekmektedir. Tam bu noktada siber güvenlik konusu devreye girmektedir.

Siber Güvenlik Nedir?

Siber güvenlik; dijital ortamdaki güvenliğin sağlanarak gizliliğinin korunması, bilişim sistemleri aracılığıyla bireyler, devletler ve örgütler arası kurulan iletişimin, kötü amaçlı saldırılarla karşılaşılmasının önüne geçmeyi amaçlayan bir koruma uygulamasıdır. Aynı
zamanda elektronik bilgi güvenliği olarak da adlandırılmaktadır. Siber güvenlikte, veri güvenliğinden, bilgisayar güvenliğine ve operasyon sistemlerinin güvenliğine kadar pek çok farklı kavram bulunmaktadır. Devletler açısından bakıldığında ise
vatandaşların, kurumların ve hükümete ait bilişim sistemlerinin saldırılara veya verilerin çalınması durumuna karşı korunması anlamına gelmektedir.

Siber Güvenlik Süreci Nasıl İşler?

Siber Güvenlik sürecinin doğru bir şekilde yönetebilmek için güvende tutulmak istenen verilerin yayılmaması için birden fazla koruma katmanına ihtiyaç vardır. Etkili bir koruma sistemi oluşturmak için teknoloji, insanlar ve buna bağlı olarak gelişen tüm süreçler birbiriyle uyum içinde çalışmalıdır. Bu noktada teknoloji, kuruluşlara ve bireylere siber güvenlik konusunda gerekli olan bilgisayar koruma araçlarını vermelidir. Korunması gereken üç ana unsur vardır:

  • Akıllı Cihazlar
  • Bilgisayarlar
  • Yönlendiriciler (Ağlar ve Bulut)

Bu üç unsurun koruma altında tutulması için yeni çıkan güvenlik duvarları, kötü amaçlı yazılımlar için koruma, virüsten koruma programları ve e-posta güvenlik çözümlerini içermektedir. Gerekli tedbirler alınmadığında hem bireysel açıdan hem de profesyonel açıdan çeşitli problem yaşanabilmektedir. Buna kişisel bilgilerin izinsiz kullanılması, kullanılan hesaplara zorla girme denemeleri ve kimlik hırsızlığı gibi durumlar örnek olarak verilebilir. Güvenlik durumlarının ihlal edildiği siber saldırılarla karşılaşmamak için birkaç ipucu işe yarayabilir. Örneğin, kullanılan cihazların yazılım ve işletim sistemlerinin güncel olmasına dikkat etmek, tahmin edilebilir olmayan güçlü şifreler kullanmak, bilinmeyen kullanıcılardan gelen e-posta eklerini açmamak ve halka açık olmayan yerlerdeki wifi ağlarını kullanmamak gibi önlemler almak siber güvenlik saldırılarından korunmak için yardımcı olabilmektedir.

Beyza Narin

 

kaospilot-nedir

Kaospilot

KAOSPILOT: GÖREVİMİZ GİRİŞİM

Bir sınıfta olduğunuzu hayal edin, hiç tanımadığınız liderlik vasfına sahip dominant kişilerle birliktesiniz. Biri bulunduğunuz sınıfa giriyor ve Danimarka’nın en büyük fuarlarından birini sıfırdan planlamanızı istiyor. Sadece 15 gününüz var ve bu işte birbirinizden başka yardımcı olacak kimseniz yok. Ne yapacaksınız?

İşte KAOSPILOT programı, yaparak öğrenme ilkesiyle birlikte bu imkanı sunuyor. İskandinavya ve Hollanda’daki okullar tarafından sunulan bu program, Danimarka’da Uffe Elbæk tarafından kurulan bir işletme okulunda başlamıştır. KAOSPILOT programı 2007 yılında Business Week tarafından en iyi Tasarım Okulu olarak aday gösterilmiş ve Avustralya, Norveç, İsveç, Danimarka ve Hollanda’daki okullara ilham vermiştir. 

Uluslararası bir eğitim olan KAOSPILOT, her yıl yaklaşık 35 öğrenciyi programa dahil etmektedir. Eğitim felsefesi kişisel gelişim, değer temelli girişimcilik, yaratıcılık ve sosyal yenilik üzerine odaklanan ve EFMD Kalite Geliştirme Sistemi, İşletme Yüksek Okullarını Geliştirme Derneği (AACSB), AMBA tarafından akredite edilen programda girişimcilik, inovasyon ve iş geliştirme, süreç tasarımı ve süreç yönetimi, proje tasarımı, proje geliştirme ve proje yönetimi, yönetim ve örgütsel anlayış alanlarında ders verilmekte ve program 3 yıl sürmektedir. KAOSPILOT, öğrencilerini aşağıdaki yer alan yetkinliklerini güçlendirmek için kurulmuştur:

Mesleki Yeterlilik

İçinde bulunulan durumları, süreçleri ve projeleri anlamak ve ustalaşmak için gerekli kabul edilen mesleki bilgi ve akademik teoriyi içerir.

İlişki Yeterliliği

Diğer insanlarla sosyalleşme ve bunlarla ilgili olarak kendilerini görme becerisi edinmeyi hedefler. Bu işbirliği, güven, ortak hedefler, çatışma çözümü, iletişim ve kişisel etki biçimlerini içerir.

Görüş Yeterliliği

İster toplumsal, sosyal, ekonomik, kültürel ister kişilerarası ilişkiler ve bağlam olsun, sistemik bağlamları yansıtma, yorumlama, anlama becerisi edinmeyi hedefler.

Eylem Yeterliliği

Bilgi, teori, değerler, vizyonlar, hayaller, öngörüler, deneyimler, anlayış, yenilik ve değişim ile ilgili pratik ve hedefli eyleme dönüştürme yeteneği aşılanır. Liderlik, inisiyatif alma, kendilerini ve başkalarını motive etme, hedefler belirleme ve karar verme becerisi gibi yetenekler de dahildir.

Yetkinliği Değiştirme

Yeniden düşünmek ve her zaman öğrenmek için gerekli yetenek ve isteklilik aşılanır. Bu kısmen farklı bakış açıları, bilim vizyonu, karmaşıklık ve türbülansla başa çıkabilme ve bu anlayışla anlam ve eylemi ayarlama becerisi ile ilgilidir.

Eğer siz de liderlik ve girişimcilik adına eğitim almak, kariyeriniz adına büyük bir adım atmak istiyorsanız https://www.kaospilot.dk/ sitesinden daha fazla bilgi alabilirsiniz.

Yazar: Begüm Bengitan

startup-hukuku

StartUp Hukuku

StartUp Hukuku

İlk kez 18. yüzyılda Richard Cantillon tarafından kullanılan girişimcilik kavramı; Türk Dil Kurumu’na göre emek, sermaye ve doğayı bir araya getirip bunları üretim sürecinin faktörü olarak tasarlamak, örgütlemek ve tüm bunların risklerini üstlenmek anlamına gelmektedir. Girişimcilik doğası gereği birçok risk barındırır, bu yüzden girişimci yapacağı işte kendini ve girişim fikrini elinden geldiğince yasal yollarla sağlama almalıdır. İşte tam da bu noktada “ StartUp Hukuku” veya diğer adıyla “Girişimcilik Hukuku” hayati bir önem kazanıyor.

Girişimcilik Hukuku Nedir?

Sahip olduğumuz girişim fikrinin ticari kazanç elde etme ya da şirket olma yolundaki adımlarını, bu girişimin özelliklerini ve sorunlarını işleyen, bunların kurallarını ve sınırlarını belirleyen hukuk dalına girişimcilik hukuku denir. Temelinde fikri ve sınai haklar geniş ölçüde yer alırken, inovasyonu öne çıkaran faaliyetler de temel noktalarından biridir. İnovasyon kavramını temel alan bu yeni hukuk dalı, girişim hukuku olarak da bilinen Start-Up hukukudur.  Henüz ülkemizde kendine ait bir kanunu olmasa da birçok hukuk dalının birleşmesi ile ortaya çıkmıştır. Bu dallar şunlardır:

  • Fikri ve Sınai Mülkiyet Hukuku,
  • Sözleşmeler Hukuku,
  • Rekabet Hukuku,
  • Reklam Hukuku,
  • Tüketici Hukuku.

Daha genel ele alacak olursak Start-Up hukuku başta ticaret kanunu olmak üzere borçlar kanunu, sınai mülkiyet kanunu gibi kanunlar ile bağlantılıdır. Ülkemizde girişim için hukuk hala gelişme sürecinde olsa da özellikle şirketler hukukunun ve sınai mülkiyet hukukunun içerisinde yer aldığı yukarıdaki gibi bir paket hukuk servisi oluşturulmuştur.

StartUp Hukukunda Aşamalar

Her hukuki süreçte olduğu gibi girişim hukukunda da belli bir prosedür ve uygulama süresi vardır. Start-Up projesinin kendi içindeki işleyiş ile uyumlu olarak aşama aşama ilerlenir. Burada temel amaç girişim fikrini pazara açmadan önce resmi çalışmalar yapmak, bu girişim fikrini yasal olarak güvenceye almak ve girişim pazara tanıtıldıktan sonra projeyi koruma altına almaktır. Tüm bunlar girişim fikrini korumaya yönelik başlatılan hukuki bir süreçtir. Bu sayede fikri mülkiyetin çalınması, kopyalanması gibi sıkıntılar önlenmiş olur.

İlk aşama fikri koruma altına almaktır. Telif hakları belirlenir ve fikir, marka, model tescili yapılır. Bu sayede proje sağlam bir temele oturtulmuş olur. İkinci aşamada ise sözleşme yapılır. Ortaklar ve projede payı olanlar için sözleşme düzenlenir. Gizlilik sözleşmesi, pay anlaşmaları, ön protokol ve pay sahipleri sözleşmeleri koruma altına alınır. Girişimcilik hukuku, proje haklarını korumak ve projedeki pay sahiplerinin hukuki sıkıntı yaşamamaları için bu aşamada çok etkin bir rol oynar. Üçüncü aşamada ise artık Start-Up kendini geliştirmiş ve şirketleşme yolunda önemli aşama kaydetmiş olabilir. Eğer bir Start-Up şirketleşme aşamasına geldiyse herhangi bir karşıt durum çıkmaması, şirket protokolünün tam olarak oluşturulması için Start-Up hukukunun devreye girmesi gerekir. Bu hukuki süreçte genel kurul, yönetim kurulu, toplantı ve karar mekanizması ile şirketin yükümlülükleri de oluşturulmalıdır.

Tabii ki girişimcilik hukuku bu üç aşamayla sınırlı değildir. Proje ilerleyip iş büyüdükçe birçok farklı alanda soru işaretleri oluşabilir. İlk aşama için örnek vermek gerekirse; bizim olmayan eserleri nasıl kullanabiliriz? Ortak patent nasıl alınır? MIT lisansı ve bunun önemi nedir? Karşımıza bunun gibi birçok detay çıkacaktır. Aynı zamanda yeni çıkan ticaret kanunlarını ve vergi düzenlemelerini de yakından takip etmek gerekir. Ülkemizde 1 Mart 2020 tarihinde yürürlüğe giren “Dijital Hizmet Vergisi” bu duruma iyi bir örnektir. Özetlemek gerekirse girişiminiz devam ettiği sürece hukuki süreç de devam edecektir. İkisinin de birbiri ile uyumlu hareket etmesi gerekir.

Bu konular ile ilgili daha detaylı bilgi edinmek isterseniz bu linki inceleyebilirsiniz: https://startuphukuku.com/

İlayda Güneş

martin-sorrell

Martin Sorrell ve WPP’nin Şaşırtıcı Hikayesi

Bir İletişim İmparatorluğu: WPP’nin Şaşırtıcı Hikayesi

WPP, kuruluş yeri Londra olan, çeşitli reklam ve halkla ilişkiler markalarını içinde barındıran ve kendi piyasasının yaklaşık yarısına hakimiyet kurmuş bir iletişim imparatorluğu. Reklamcılık, halkla ilişkiler ve dijital pazarlama alanlarında adından oldukça söz ettirmiş isimleri içinde barındıran WPP ve kurucusu Martin Sorrell oldukça ilginç bir hikayeye sahip. Gelin beraber göz atalım!

Yer Londra/Crawley, sene 1985 ve hava yağmurlu… Martin Sorrell adında bir İngiliz, Crawley sokaklarında düşünceli bir şekilde yürüyor. Kafasında kendi işini kurma fikri var ama hangi alanda bir iş kuracağını bilmiyor. Sonra Crawley’in ana caddesinde yürürken, etrafındaki billboardlara, reklam afişlerine bakıyor ve kafasındaki ampul birden yanmaya başlıyor. Bunun üzerine ‘’Ben kendi reklam ajansımı kuracağım!’’ diye karar alıyor, demek isterdim ama WPP’nin hikayesi birazcık daha farklı. Ama önce bu imparatorluğun kurucusu Martin Sorrell’den kısaca bahsedeyim.

Martin Sorrell Kimdir?

Martin Sorrell, 1945 yılında Londra’da doğmuş bir Yahudi’dir. Harvard’ta MBA eğitimi ve Christ’s College’de ekonomi eğitimi alarak yükseköğretimini tamamlamıştır. Reklamcılık kariyerine başlamadan önce spor ve finans sektöründe çalışıyor. Fakat sonradan bu sektörlerde istediğini bulamadığı için, yeni bir sektör arayışına giriyor. Bu arayışı 1975’te başarılı ajanslardan Saatchi&Saatchi’de aldığı teklifle, reklam sektöründe buluyor. Saatchi’de Finans Grup Direktörü olarak işe başlıyor ve 10 sene boyunca devam ediyor. Sonrasında 1985 yılında da, WPP, te lsepet ve çay demliği üreten bir markayken, bu markaya yatırım yapıyor ve bu markada tam zamanlı CEO’luk yapmaya başlıyor. Sonrasında da zamanla bu markayı iletişim markası haline getiriyor ve imparatorluğunun temellerini atıyor.

WPP, aslında ilk başta tel sepet ve çay demliği üreten küçük bir fabrikaydı. ‘’Ne alaka?’’ diye düşündüğünüz duyuyor gibiyim ve bunu düşünmekte çok haklısınız. Çay demliğiyle reklamcılığın ne gibi bir alakası olabilir ki? Alakası da yok zaten. O yüzden arasında bir bağ kurulacak bir durum da yok. WPP’nin açılımı Wire Plastic Products -yani tel, plastik ürünler- olarak adlandırılmıştı. Amacına tamamen uygun bir marka ismi olmuş!

Martin abimiz, ilk başta WPP’yi tel sepet ve çay demliği ürettiği haliyle alıyor ve onu bir iletişim markasına çeviriyor. Tahminimce, adam ‘’Bu sektörde para yok, gelecek varsa yoksa reklamcılıkta!’’ diye düşünerekten, markanın odaklandığı sektörü değiştirmiş ve iyi ki yapmış bunu. Çünkü eğer böyle bir değişiklik olmasaydı, şuan WPP tel sepet ve çay demliği üreten ‘’sıradan’’ bir marka olacaktı. Siz de ben de bu markayı hiç duymamış olacaktık.

İşte Martin Sorrell, iletişim sektörünün o zamanki durumunu oldukça iyi bir analizle belirlemiş ve WPP’yi iletişim sektörüne oldukça planlı bir şekilde sokmuştur. Zamanla, tıpkı bir çocuk gibi büyümüş ve yavaş yavaş büyük ajansları kendi içine almış. Günümüze kadar, bu ilerleyiş sürmüş.

WPP Firmasının Son Durumu

WPP, şuan öylesine büyük ki… Şöyle düşünün, aklınıza gelebilecek reklam, medya, halkla ilişkiler, sosyal medya alanlarının dev isimleri var ya? İşte onların çoğunun sahibi bu marka. İletişim sektöründe, yakınına yaklaşan rakipler bile iki tık gerisinde -GroupM’I kastediyorum-. Sektörün %50’sine sahip bu marka. Reklam sektöründe bu yüzde daha da artıyor.  Yani uzun lafın kısası, bu marka sektöre hükmediyor!

Martin Sorrell, vizyonunu konuşturmuş dememek ona çok büyük ayıp olur. Tarihin belki de en alakasız marka dönüşümlerinden biri, markayı en sağlam ve başarılı haline getirmiş.

Bu tarz ilginç markalarla karşılaşırsam, onların hikayelerini de anlatmaya çalışacağım. O zamana kadar hoşçakalın!

Fırat AKKUŞ

 

yemek-sepeti

Yemek Sepeti

Yemek Sepeti

Yemek Sepeti Ne Zaman Kuruldu?

Yemek Sepeti fikri 1976 doğumlu Nevzat Aydın’ın ABD’de San Francisco Üniversitesinde MBA eğitimi aldığı sırada e-ticarete merak duyup internet üzerinden yemek sipariş fikrinin ilgisini çekmesi ile ortaya çıkmıştır.

Eylül 2000’de Nevzat Aydın, Melih Ödemiş ve Cem Nufusi’nin Yemek Sepetini kurmaya karar vermesiyle Yemek Sepeti Gıda ve Pazarlama Elektronik İletişim ve Tanıtım Limited Şirketi 40 metrekarelik bir odada kuruldu. Şirketin; genel müdürü Nevzat Aydın, IT sorumlusu Melih ödemiş, satış ve pazarlama sorumlusu ise Cem Nufusi olmuştur. Şirket ilk başta 26 restoran ile işe başlamış ve bu restoranlardan interneti olmayanlara siparişleri faks ile geçmişlerdir. Nisan 2001’de şirket günlük ortalama 40-45 adet sipariş almaya başlamıştır.

Büyüme Dönemi

2004 ve 2005 yıllarında Microsoft ve Doruk Net’in düzenlediği Altın Örümcek yarışmasında peş peşe ‘Türkiye’nin En İyi Web Sitesi’ ödülünü kazanmıştır. 2008 yılında Europeans Funders Fund azınlık olarak, şirkete ortak oldu. 2009 yılında firma ilk kez yurtdışına açılma kararı alarak Dubai’de Foodonclick.com markası ile hizmet vermeye başladı. Firma Mayıs 2010’da İzrestorana.ru ismi ile Rusya’ya açıldı, ancak bu operasyonuna Kasım 2012’de son verdi. Aralık 2010 tarihinde Yemek Sepeti 20 ilde aktif olarak operasyonlarını yürütmeye başlamış ve günde 30.000’den fazla sipariş alarak 900.000’den fazla üyeye ulaşmıştır.

Şirket 7 Aralık 2012 tarihinde restoranlara yönelik indirimli ürün ve hizmetleri sunan irmik.com’u, 11 Aralık 2012 tarihinde ise yerel ürün pazarı Lokum.com’u açtı. Ancak Lokum.com 2015 yılının Mart ayında kapatıldı. Yemek Sepeti Ekim 2013’te Yunanistanda hizmet veren bir online yemek sipariş servisi olan clickdelivery.gr’yi satın alırken, Kasım 2013’te 2.2 milyon kayıtlı üyeye, 10.000’den fazla kayıtlı restoran ve günde 60.000 siparişe ulaşmıştır. Kasım 2014’te Ürdün pazarına ifood.jo’nun çoğunluk hisselerini satın alarak girmiştir.

Yemek Sepeti’nin Son Durumu

Mayıs 2015’te Yemek Sepeti Almanya merkezli Delivery Hero tarafından 589 milyon dolar karşılığında satın alınarak Türkiye’nin milyar TL değerleme ile ‘Exit’ yapan ilk internet girişimi olmuştur. Firmanın kurucularından olan Nevzat Aydın halen şirketin CEO’su olarak görev yapmaktadır.

2019 yılında Yemek Sepetinin piyasa değeri 1.6 milyon dolar olarak açıklanmıştır. 2020 yılında sitenin kullanıcı sayısı Covid-19 salgınının etkisiyle de kullanıcı sayısında 19 milyonu aşmış, %82’si yerel ve tekil işletmelerden oluşan 32.437 yeni restoranın dijitalleşerek online paket sistemine geçmesini sağlamış ve 2020 yılını 5000 iş alımı yaparak 8000 istihdamla kapatmıştır.

Doğan BÜRCE

Girişimci Psikolojisi Eğitimi

Dr.Arzu Girişken ile Girişimci Psikoloji Eğitimi

Altınbaş Üniversitesinde öğretim üyeliği yapan Dr.Arzu Girişken, aynı zamanda Mesleki Eğitim ve Kariyer Geliştirme Araştırma Merkezi’nin müdürü ve corpEQ’ in kurucusudur. Gelelim Dr.Arzu Girişken ile, 22 Ocak 2021  tarihinde İÜ İF Girişimcilik Kulübü Youtube kanalı üzerinden düzenlediğimiz Girişimci Psikolojisi eğitimin içeriğine. Eğitimin isminden de anlaşılabileceği gibi girişimcilerin psikolojisi üzerine bilgiler aldık. Eğitim boyunca öğrendiklerimizi kısaca özetlemek gerekirse, girişimcinin nasıl düşündüğünü anlamamız, girişim serüveni boyunca yaşadığı korkuları ve stresleri incelememiz oldukça önemlidir.

Neden Girişimci Oluruz?

Dr. Arzu Girişken, girişimci psikolojisi eğitimine çok basit bir soruyla eğitime başlıyor: Neden girişimci oluruz?

Nedenlerimizi nasıl rasyonelleştiririz?

  • Çalıştığı işte mutsuz olmak,
  • Değer yaratan, fark yaratan insanları rol model almak,
  • Fazla yaratıcı olmak,
  • Sabırsızlık ve yerinde kalma korkusu,
  • Ya az ya da çok eğitim almak,
  • Risk almayı sevmek.

Asıl girişimci olma nedenlerimiz ise;

  • Değer yaratmak ve
  • Dünyayı değiştirmektir.

Asıl girişimci olma sebeplerimizi çevremizdeki insanlara açıklayamadığımız için onların bu nedenleri saçma bulması ihtimali yüzünden yukarıdaki nedenlere sığınırız.

Peki, dünya nasıl değiştirilir?

Dr.Arzu Girişken bunu çok basit bir örnekle açıklıyor:

 Günümüzde birçok kahve zinciri var ve karton bardakta ürünlerini satıyorlar. Müşteriler ellerinin yanmasından rahatsız. Bu durum yaşanırken bir girişimci tutamaç fikrini gerçekleştirmiştir. Bu fikrin sonucunda ise davranış modeli ve tüketim alışkanlıkları değişti. Sonuç olarak bir değer yaratıldı. Çok basit bir fikirle büyük bir değişim sağlanabilir.

Kokuyu alan girişimci

Dr.Arzu Girişken’e göre kokuyu alan girişimci, İyi bir çevre analizi yapmış, insanların neye ihtiyaç duyduğunu fark etmiş, algıları açık, takip eden ve sorgulayan kişidir. İyi bir fikri uygulanabilir hale getirir. İnsanları odak noktaya koyan girişimcilerin daha başarılı olduğu gözlemlenmiştir.

Arzu Hanım bu noktada girişimcilik ve ticaret arasındaki farka da değiniyor. Ona göre, girişimcilik ve ticaret insanı birbirinden farklı. Ticaret insanının amacı bir ürünü satmaktır, girişimcinin amacı ise yelkeninizdeki rüzgârın bir değer yaratmasıdır.

Kimler için değer yaratılabilir?

Girişimcilerin yaşadığı en büyük sorunlardan biri olan hedef kitleyi belirleyemeye de değinen Dr.Arzu Girişken, girişimcilerin hedefinin toplumda değer yaratmak olması gerektiğini söylüyor. Bu noktada sürdürülebilirlik kavramının altını çizen Arzu Hanım’a göre, değer yaratmak için insanı anlamalı ve topluma fayda sağlamalıyız.

Girişimciliğin yaşı var mıdır?

Girişimcilikle ilgili en çok merak edilen sorulardan biri olan yaş sorusuna Arzu Hanım oldukça ilginç bir cevap veriyor:

Girişimciliğin yaşı yoktur. Yaş bir unsur değildir. Bu noktada önemli olan atak olmaktır. Fakat atak olmak aceleci olmakla karıştırılmamalıdır. Acele ederseniz yanlış kararlar vermeniz yüksek olasılıktadır. Herkesten önce siz kendinize ve fikrinize inanmalısınız.

Başarısız olma korkusunu nasıl yeneriz?

Her girişimcinin en büyük korkusu başarısız olmaktır. Bu korkunun nasıl aşılacağına dair Arzu Hanımın fikri şöyle:

Girişimcilik ekosisteminde sıfırdan bir değer yaratılıyor. Aslında insanların korktuğu şey de budur. İnsanlar bilinmezden korkarlar. Bu korku çok normaldir fakat güçlü bir fikre sahipseniz vazgeçmemek ve cesaretli olmak gerekir.

Bu noktada kendinize şu soruları sorun:

  • Bu fikir gerçekten iyi bir fikir mi?
  • İnsanların hayatında pozitif fayda sağlar mı?
  • Fikrimi gerçekleştirebilir miyim? Bunu insanlara ulaştırabilir miyim?

Bu sorulara cevabınız evet ise atağa geçmeli ve daha fazla beklememelisiniz.

Girişimci körlüğü

Her girişimci kendi fikrinin en iyisi olduğunu düşünür. Dr.Arzu Girişken bu konuda girişimcileri şöyle uyarıyor:

Fikrinizi sevin ama ona aşık olmayın. Eksiklerinizi görebilmeli ve onları düzeltmek için çabalamalısınız. Fikrinize körü körüne bakmamalısınız. Israrcı olmalı, pes etmemelisiniz. Ve önemli bir nokta olarak çevrenizden aldığınız geri dönütleri utanmadan kabul etmeli, bu dönütlerin bizleri azalttığını düşünmeden kabul etmeliyiz. Reddedildikçe güçlü olmaya ve eksiklerinizi gördükçe gelişmeye başlarsınız. Odak noktamız insanları ikna etmek olmalıdır.

Girişimci ve Nörögirişimci Arasındaki Farklar

Arzu Hanım son dönemde popülerleşen nörogirişimci kavramı ile klasik girişimci kavramı arasındaki farkları şöyle sıralıyor:

Girişimci

 

Nörogirişimci
-Bilgi vermeye odaklı-İlham vermeye odaklı
-Varlık yaratmaya çalışır-Değer yaratmaya çalışır
-Fonksiyonel faydayı anlatır-Sembolik faydayı anlatır
-Sadece mantığa hitap eder-Duygulara da hitap eder
-Bireysel düşünür-Büyük resme odaklanır

 

Dr.Arzu Girişken’den Bazı Tavsiyeler

  • “Başarısız olma korkusu yüzünden hayat enerjinizi, motivasyonunuzu kaybetmeyin.”
  • “İnsanların uyarılarını dinleyin ama onlara kulak asmayın. Böylelikle başarısızlıktan uzaklaşırsınız.”
  • “Uzmanlaşacağınız konuda en az 40 tane makale okuyun.”
  • “Farklı olmak ve yaratıcılık önemlidir fakat mevcut bir fikirdeki eksiklikleri fark etmek ve iyileştirmeler yapmak da gayet önemlidir. Bu değişiklikler ile birlikte ortaya farklı bir projede çıkabilir. Asıl amaç farklı bir değer yaratmaktır.”
  • Fikrinizin hangi alanda olduğunu belirleyin ve o alanda yatırım yapan yatırımcılara yönelin.”

 

Not: Eğitimin tekrarını izlemek için bu linke tıklayabilirsiniz.

 

Yazar: Özge Temel ve Kübra Ahmaçlı

elon-musk

Kitap Tavsiyesi: Elon Musk: Tesla, Spacex ve Muhteşem Geleceğin Peşinde

Elon Musk: Tesla, Spacex ve Muhteşem Geleceğin Peşinde

Teknoloji dünyasının süperstarı diyebileceğimiz ve geçtiğimiz günlerde dünyanın en zengin insanları listesinde birinci sıraya yerleşen Elon Musk’ın yerinde olmak birçok insanın hayali olmuştur. Spot ışıkları altında, alkışlar eşliğinde yeni model Tesla’larını tanıtırken tüm dünyayı büyülemek dışardan bakıldığında oldukça etkileyici görünüyor. Birçok genç girişimci, “Yeni Elon Musk” olma hayaliyle yanıp tutuşuyor. Peki, Musk bulunduğu konuma “Yeni Bill Gates ben olacağım!” hayaliyle mi geldi?  Ya da Elon Musk olmak, spot ışıkları altında, alkışlar eşliğinde yeni projeleriyle insanları etkilemekten mi ibaret? Amerikalı gazeteci Ashlee Vance uzun soluklu bir çalışma sonucu ortaya çıkardığı kitabında bize bu sorulara ve daha fazlasına cevap bulabilme imkânı tanıyor.

Kitabın İçeriği

Kitap, Musk’ın Güney Afrika’da başlayan hayatından günümüze kadar olan macerasını objektif bir şekilde anlatıyor. Yaşadığı zorluklardan karşısına çıkan büyük fırsatlara, yaptığı fedakarlıklardan ödediği bedellere hayatının birçok ayrıntısına değiniyor. Yaklaşık 10 bölümden oluşan kitap, her bölümünde onu seven ve ondan nefret eden insanların, en sadık çalışanlarının ve ilk haftada işten kovulan birçok kişinin bakış açısından yararlanarak Elon Musk’ın hem olumlu hem de olumsuz yönlerini görmemizi sağlıyor. Ona tapan insanlardan tutun da Stanford’a aslında hiç kaydolmadığını iddia ederek onu mahkemeye vermeye çalışan kişiye kadar çeşitli görüşler karşımıza çıkarıyor.

Okuyucu Olarak Benim Yorumum

Kitabı bitirdiğimde ne Elon Musk’ın en büyük hayranı oldum ne de ondan nefret ettim. “Demek başarılarının arkasındaki büyük sır buymuş!” diyerek bir aydınlanma da yaşamadım fakat okurken birçok ders çıkardığım ve saygı duyduğum bir hayat hikayesine tanıklık ettim. Bu uzun biyografide aklıma kazınan yerlerden de kısaca bahsetmek istiyorum;

Daha küçük yaşta oyun kodlayarak elde ettiği küçük başarılarla ve henüz 9-10 yaşlarındayken yaşadığı çevrede bulunan kütüphanelerdeki tüm kitapları bitirerek üstün zekasını belli eden Musk, kendi kapasitesinin farkında olmalı ki sürekli sınırlarını zorlamaya oynamış. Kendini; çok para kazanmak, çok ünlü olmak, “Yeni Bill Gates” olmak gibi yüzeysel hayaller yerine “gelecekte dünyayı yaşanabilir kılmak için çözümler bulma” ve “bu çözümler işe yaramazsa bir kaçış seçeneği olarak Mars’a koloni kurma” gibi büyük hayallere adamış, bunları gerçekleştirebilmek için yorgunluktan düşüp bayılana kadar çalışmış. Vizyonuna olan inancını daima sürdürmekle kalmayıp dünyanın en kalifiye insanlarını da kendi vizyonuna inandırarak etrafına toplamayı başarmış.

Son olarak, Musk’ın hayatında dikkatimi en çok çeken noktaya değinmek istiyorum. Defalarca, hayatının sonuna kadar çalışmadan refah içinde yaşayabileceği paralar kazanmasına, “Zirvede bırakıyorum!” diyerek daha fazla çabalamaya gerek kalmayacağı başarılara imza atmasına rağmen eline geçen her parayla insanlığa faydalı olabilecek yeni hedefler belirleyerek o yönde yatırımlar yapması ve çalışma temposunu hiçbir zaman düşürmemesi bana Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözünü hatırlattı:

“Hiçbir zafer gaye değildir. Zafer ancak kendisinden daha büyük olan bir gayeyi elde etmek için gerekir en belli başlı vasıtadır. Gaye, fikirdir. Zafer, bir fikrin üretilmesine hizmet nispetinde kıymet ifade eder. Bir fikrin istihsaline dayanmayan bir zafer payidar olamaz. O, boş bir gayrettir. Her büyük meydan muharebesinden, her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir alem doğmalıdır, doğar. Yoksa başlı başına zafer, boşa gitmiş bir gayret olur.”

Uğur Eroğlu

 

en-sonunda-oldu

Kitap Tavsiyesi: En Sonunda Oldu

En Sonunda Oldu

Bazı insanların, gelecekle bir alıp veremediği vardır. Belirsizliğin yarattığı rahatsızlık, onları sürekli gelecek hakkında akıl yürütmeye, gerçekleşebilecek ihtimaller arasında tahminlerde bulunmaya iter. Ben de bu insanlardan biri olduğumu söyleyebilirim, “Acaba, yapay zekânın işlerimizi elinden aldığı gün bizi neler bekliyor?”, “Tekrardan bir dünya savaşı yaşayabilir miyiz?”, “Yaşlanmayı engelleyebilirsek neler yaşanır?” gibi sorular her gün kafamda dönüp duran sorulardan bazıları. Eğer siz de geleceğin belirsizliğinden az da olsa korkuyor, olası ihtimalleri merak ediyorsanız ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerini umursuyorsanız (ki umursamalısınız) bu haftanın kitap tavsiyesi olan “En Sonunda Oldu” tam da size göre!

Kitap Ne Anlatıyor?

Gelecek hakkında kaygıları olan ödüllü gazeteci Mike Pearl tarafından yazılan kitap, ileride olması muhtemel bazı olayları mantıklı ve verilere dayanan bir yöntemle ele alarak sade ve akıcı bir dilde bize aktarıyor. Bu olayları ele alırken birkaç önemli kriteri değerlendiriyor;

  • -Bu yüzyılda olabilir mi?
  • -Akla yatkınlık puanı kaç? (Örneğin 4/5)
  • -Korkutucu mu?
  • -Alışkanlıkları değiştirmeye değer mi?

20 adet, olması muhtemel olayı değerlendirirken her birini akla en yatkın açılardan ele alan Mike Pearl, hedefinin okuyucuyu bu olayları olası halleriyle tahayyül ettirerek daha açık düşünceye ulaşmasına yardımcı olabilmek olduğunu söylüyor. Kitabı okurken bana defalarca, “Ben bu açıdan hiç düşünmemiştim!” dedirterek hedefine ulaştığını söyleyebilirim. Gerçekleşme ihtimali beni en çok korkutan olaylardan birini ele alan “İnsanların Birbirini Mükemmel Bir Şekilde Taklit Edebildikleri Gün” kısmı, aslında bu durumun önüne geçilebileceğini fark etmemi sağlayarak kitaptaki en sevdiğim yer oldu. En Sonunda Oldu, her ne kadar felaket senaryoları üzerine yazılmış bir kitap olsa da geleceğin korkutucu belirsizliğinin yerini hafif bir rahatlama ve daha iyi bir gelecek için harekete geçme bilinciyle değiştiriyor.

   “Mahvolduğumuza inanırsak gelecek için yaşanabilir bir gelecek yaratamayız. Sorun şu ki gelecek nihai sonuç veya bir müzikle her şeyin kararması değildir. Gelecek günlerin toplanmasıdır. Yalnızca o günlerde olmak istediklerimizi hayal edersek, onları elde edebilir ve gerçekleştirebiliriz.”

Uğur Eroğlu