elon-musk

Kitap Tavsiyesi: Elon Musk: Tesla, Spacex ve Muhteşem Geleceğin Peşinde

Elon Musk: Tesla, Spacex ve Muhteşem Geleceğin Peşinde

Teknoloji dünyasının süperstarı diyebileceğimiz ve geçtiğimiz günlerde dünyanın en zengin insanları listesinde birinci sıraya yerleşen Elon Musk’ın yerinde olmak birçok insanın hayali olmuştur. Spot ışıkları altında, alkışlar eşliğinde yeni model Tesla’larını tanıtırken tüm dünyayı büyülemek dışardan bakıldığında oldukça etkileyici görünüyor. Birçok genç girişimci, “Yeni Elon Musk” olma hayaliyle yanıp tutuşuyor. Peki, Musk bulunduğu konuma “Yeni Bill Gates ben olacağım!” hayaliyle mi geldi?  Ya da Elon Musk olmak, spot ışıkları altında, alkışlar eşliğinde yeni projeleriyle insanları etkilemekten mi ibaret? Amerikalı gazeteci Ashlee Vance uzun soluklu bir çalışma sonucu ortaya çıkardığı kitabında bize bu sorulara ve daha fazlasına cevap bulabilme imkânı tanıyor.

Kitabın İçeriği

Kitap, Musk’ın Güney Afrika’da başlayan hayatından günümüze kadar olan macerasını objektif bir şekilde anlatıyor. Yaşadığı zorluklardan karşısına çıkan büyük fırsatlara, yaptığı fedakarlıklardan ödediği bedellere hayatının birçok ayrıntısına değiniyor. Yaklaşık 10 bölümden oluşan kitap, her bölümünde onu seven ve ondan nefret eden insanların, en sadık çalışanlarının ve ilk haftada işten kovulan birçok kişinin bakış açısından yararlanarak Elon Musk’ın hem olumlu hem de olumsuz yönlerini görmemizi sağlıyor. Ona tapan insanlardan tutun da Stanford’a aslında hiç kaydolmadığını iddia ederek onu mahkemeye vermeye çalışan kişiye kadar çeşitli görüşler karşımıza çıkarıyor.

Okuyucu Olarak Benim Yorumum

Kitabı bitirdiğimde ne Elon Musk’ın en büyük hayranı oldum ne de ondan nefret ettim. “Demek başarılarının arkasındaki büyük sır buymuş!” diyerek bir aydınlanma da yaşamadım fakat okurken birçok ders çıkardığım ve saygı duyduğum bir hayat hikayesine tanıklık ettim. Bu uzun biyografide aklıma kazınan yerlerden de kısaca bahsetmek istiyorum;

Daha küçük yaşta oyun kodlayarak elde ettiği küçük başarılarla ve henüz 9-10 yaşlarındayken yaşadığı çevrede bulunan kütüphanelerdeki tüm kitapları bitirerek üstün zekasını belli eden Musk, kendi kapasitesinin farkında olmalı ki sürekli sınırlarını zorlamaya oynamış. Kendini; çok para kazanmak, çok ünlü olmak, “Yeni Bill Gates” olmak gibi yüzeysel hayaller yerine “gelecekte dünyayı yaşanabilir kılmak için çözümler bulma” ve “bu çözümler işe yaramazsa bir kaçış seçeneği olarak Mars’a koloni kurma” gibi büyük hayallere adamış, bunları gerçekleştirebilmek için yorgunluktan düşüp bayılana kadar çalışmış. Vizyonuna olan inancını daima sürdürmekle kalmayıp dünyanın en kalifiye insanlarını da kendi vizyonuna inandırarak etrafına toplamayı başarmış.

Son olarak, Musk’ın hayatında dikkatimi en çok çeken noktaya değinmek istiyorum. Defalarca, hayatının sonuna kadar çalışmadan refah içinde yaşayabileceği paralar kazanmasına, “Zirvede bırakıyorum!” diyerek daha fazla çabalamaya gerek kalmayacağı başarılara imza atmasına rağmen eline geçen her parayla insanlığa faydalı olabilecek yeni hedefler belirleyerek o yönde yatırımlar yapması ve çalışma temposunu hiçbir zaman düşürmemesi bana Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözünü hatırlattı:

“Hiçbir zafer gaye değildir. Zafer ancak kendisinden daha büyük olan bir gayeyi elde etmek için gerekir en belli başlı vasıtadır. Gaye, fikirdir. Zafer, bir fikrin üretilmesine hizmet nispetinde kıymet ifade eder. Bir fikrin istihsaline dayanmayan bir zafer payidar olamaz. O, boş bir gayrettir. Her büyük meydan muharebesinden, her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir alem doğmalıdır, doğar. Yoksa başlı başına zafer, boşa gitmiş bir gayret olur.”

Uğur Eroğlu

 

en-sonunda-oldu

Kitap Tavsiyesi: En Sonunda Oldu

En Sonunda Oldu

Bazı insanların, gelecekle bir alıp veremediği vardır. Belirsizliğin yarattığı rahatsızlık, onları sürekli gelecek hakkında akıl yürütmeye, gerçekleşebilecek ihtimaller arasında tahminlerde bulunmaya iter. Ben de bu insanlardan biri olduğumu söyleyebilirim, “Acaba, yapay zekânın işlerimizi elinden aldığı gün bizi neler bekliyor?”, “Tekrardan bir dünya savaşı yaşayabilir miyiz?”, “Yaşlanmayı engelleyebilirsek neler yaşanır?” gibi sorular her gün kafamda dönüp duran sorulardan bazıları. Eğer siz de geleceğin belirsizliğinden az da olsa korkuyor, olası ihtimalleri merak ediyorsanız ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerini umursuyorsanız (ki umursamalısınız) bu haftanın kitap tavsiyesi olan “En Sonunda Oldu” tam da size göre!

Kitap Ne Anlatıyor?

Gelecek hakkında kaygıları olan ödüllü gazeteci Mike Pearl tarafından yazılan kitap, ileride olması muhtemel bazı olayları mantıklı ve verilere dayanan bir yöntemle ele alarak sade ve akıcı bir dilde bize aktarıyor. Bu olayları ele alırken birkaç önemli kriteri değerlendiriyor;

  • -Bu yüzyılda olabilir mi?
  • -Akla yatkınlık puanı kaç? (Örneğin 4/5)
  • -Korkutucu mu?
  • -Alışkanlıkları değiştirmeye değer mi?

20 adet, olması muhtemel olayı değerlendirirken her birini akla en yatkın açılardan ele alan Mike Pearl, hedefinin okuyucuyu bu olayları olası halleriyle tahayyül ettirerek daha açık düşünceye ulaşmasına yardımcı olabilmek olduğunu söylüyor. Kitabı okurken bana defalarca, “Ben bu açıdan hiç düşünmemiştim!” dedirterek hedefine ulaştığını söyleyebilirim. Gerçekleşme ihtimali beni en çok korkutan olaylardan birini ele alan “İnsanların Birbirini Mükemmel Bir Şekilde Taklit Edebildikleri Gün” kısmı, aslında bu durumun önüne geçilebileceğini fark etmemi sağlayarak kitaptaki en sevdiğim yer oldu. En Sonunda Oldu, her ne kadar felaket senaryoları üzerine yazılmış bir kitap olsa da geleceğin korkutucu belirsizliğinin yerini hafif bir rahatlama ve daha iyi bir gelecek için harekete geçme bilinciyle değiştiriyor.

   “Mahvolduğumuza inanırsak gelecek için yaşanabilir bir gelecek yaratamayız. Sorun şu ki gelecek nihai sonuç veya bir müzikle her şeyin kararması değildir. Gelecek günlerin toplanmasıdır. Yalnızca o günlerde olmak istediklerimizi hayal edersek, onları elde edebilir ve gerçekleştirebiliriz.”

Uğur Eroğlu

pürdikkat

Kitap Tavsiyesi: Pürdikkat

Pürdikkat

Akıllı makineler, günümüzde hızla akıllanmaya ve birçok iş alanında insanların yerlerini almaya devam ediyor. Biz ise, boş vaktimizin ciddi bir kısmını 5 dakika göz atmak için girdiğimiz uçsuz bucaksız sosyal medya denizinde geçiriyoruz. İş hayatında da durum pek farklı değil. Çalışırken geçen vaktimizin çoğunu da telefonumuza sürekli gelen bildirim ve mail bombardımanları gibi birçok çeldiriciye maruz kalarak, düşük verimlilikle geçiriyoruz. Bunun sonucunda, günümüz dünyasında, zamanını maksimum verimlilikte kullanan, zor işleri çabucak öğrenebilen hem hızlı hem de nitelikli üretim yapabilen insana duyulan ihtiyaç süratle artıyor. Bu özelliklere sahip olabilmeye giden yolun ise “pürdikkat” çalışmaktan geçtiğini söylüyor kitabın yazarı Cal Newport. Pürdikkat çalışmanın başlı başına bir beceri olduğunu, ciddi emek ve istikrarlılık sonucu kazanılabildiğini öne sürüyor.

Kitap Ne Anlatıyor?

Sürekli ulaşılabilir olmak, gün içinde birçok toplantı yapmak, açık ofislerde çalışmak gibi pek çok unsur, bizi asıl yapmamız gereken işe kendimizi vermekten alıkoyuyor ve çalışmamızı yüzeyselleştiriyor. Cal Newport’un deyişiyle, “…günümüz iş dünyasına yön veren eğilimler, insanların pürdikkat çalışma becerisini her an köreltiyor.”. Peki, bu şartlarda pürdikkat çalışma becerisini nasıl kazanabiliriz? Cal Newport bu sorunun cevabını “teorik” ve “pratik” olarak ikiye böldüğü kitabın “pratik” kısmında veriyor. Pürdikkat çalışmaya dair birçok yaklaşımdan bahsediyor ve kendimize en uygun olanı seçme imkânı tanıyor. Oysa tüm yaklaşımların bir ana fikir etrafında toplandığını görüyoruz: planlı çalışmak, bilişsel yeteneklerimizin sınırlarını sonuna kadar zorlamak ve çalışma sırasında çeldiricileri mümkün olduğu kadar kısmak. Bu şekilde üretilen yeni değerlerin ve geliştirilen kişisel becerilerin başkalarınca taklit edilmesinin oldukça zor olduğunu şu şekilde vurguluyor:

“…günümüz ekonomik düzeninde bir kıymetiharbiyeye sahip olmanın yolu, karmaşık şeyleri çabucak öğrenmede ustalaşmaktan geçiyor ve bu da pürdikkat çalışma becerisini gerektiriyor. Bu beceriyi edinmediğiniz taktirde teknoloji ilerleyedururken geride kalmanız işten bile değil.”

 

“Zihninizi dikkat çelicilerin boyunduruğundan kurtarmadığınız müddetçe, ne kadar uğraşırsanız uğraşın, odaklanmaya yönelik çabalarınız akamete uğramaya mahkûmdur. Tıpkı beden sağlığına antrenman dışı zamanlarda da özen gösteren profesyonel bir sporcu gibi, siz de odaklanma harici zamanlarda zihninizi toksik girdilerden korumalısınız; bunaldığınız her an aklınızdan geçen ilk şey tüymekse, sıra pürdikkat çalışmaya geldiğinde zorlanırsınız.”

Yazar Neyi Amaçlıyor?

Yazar, kitabı bitirdiğimizde pürdikkat çalışmanın önemini ve gerekliliğini kavramış olmamızı, bu kavramı meslek hayatımızın merkezine nasıl yerleştirebileceğimizi, bu durumdan nasıl faydalanabileceğimizi bize öğretmiş olmayı hedefliyor. Kitabı okudukça, Carl Jung’dan Bill Gates’e kadar nice ismin, başarılarını pürdikkat çalışmaya -kendileri yöntemin adından haberdar olmasa da- borçlu olduğuna dair somut kanıtlar görüyoruz. Bu noktada benim çıkardığım en büyük ders, başarı için ihtiyacımız olan şeyin ulvi bir işten ziyade; işimize yönelik geliştireceğimiz ulvi yaklaşım olduğu. Her yerde karşımıza çıkan “Geleceğin Meslekleri” isimli listelere bel bağlamaktansa “Geleceğin Yaklaşımı” arayışında olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Uğur Eroğlu

 

akildisi-ama-öngörülebilir

Kitap Tavsiyesi: Akıldışı Ama Öngörülebilir

Kitap Tavsiyesi: Akıldışı Ama Öngörülebilir

Hayatınızda hiçbir ürünü sırf çok büyük bir indirime girdi, eğer şimdi bu fiyata satın alamazsam asla alamam diye korktuğunuz için satın aldığınız oldu mu? Klasik iktisat teorisine göre, satın aldığımız bir ürünü, tamamen kendi ihtiyaçlarımız doğrultusunda, ürünün bize sunduğu faydanın o ürünün fiyatından daha fazla ya da en azından denk olduğu noktada alırız. Fakat aslında gerçek hayatta işler pek de öyle işlemez. Anlık duyduğumuz bir heyecan, ürünlerin bulundukları bağlam, fiyatlarının düşmesi gibi pek çok unsur bizi rasyonel kararlar vermekten alıkoyar. Dan Airely, tüm bu rasyonel olmayan davranışlarımızın aslında sistematik olduğunu, yani bizim “akıldışı ama öngörülebilir” varlıklar olduğumuzu savunuyor. Akıldışı davranışlarımızın farkına varıp onları incelemenin de davranışsal iktisat teorisinin yaklaşımıyla mümkün olduğunu söylüyor. Yazar tüm bu iddialarını Akıldışı Ama Öngörülebilir isimli kitabında anlatıyor!

Kitap Ne Anlatıyor?

Kitap, normalde ilgimizi çekmeyecek bir ürünün, “tuzak etkisi” adı verilen bir yöntemle nasıl bizlere pazarlanabildiği anlatılıyor. Dan Airely bu konuyu onlarca bilişsel deneyle test edip elde ettiği verileri 13 başlık altında toplayıp öğretici bir kitap haline getiriyor. Eğlenceli anektodları ve rahat okunabilen bir dile sahip olan kitapta, verilen örnekler konuyu anlama açısından oldukça önemli. Örneğin kitapta ücretsiz yapmaktan mutlu olacağımız gönüllü bir işe çok düşük bir ücretle bize teklif geldiğinde neden yapmaktan vazgeçtiğimiz, kredi kartı kullanmanın kolaylığının baştan çıkarıcılığı sebebiyle dolaplarımızı aslında ihtiyacımız olmayan eşyalarla doldurmamız, bir ilaca yüksek bir ücret ödediğimizde düşük fiyatlı ilaçlara göre daha etkili olduğunu düşünmemiz bu örneklerden bazıları.

Yazar, kitabı yazmasındaki amacının, kitabın sonunda bizi ve çevremizdeki insanları nelerin memnun ettiğini yeniden düşünmemize yardımcı olmak olduğunu söylüyor. Aslında amaçlandığından çok fazlasına ulaşan bir kitap yazmış olduğunu söyleyebilirim. Yazar, klasik iktisat teorisinin fazlasıyla iyimser olduğunu çünkü mantık yürütme kapasitemizin sınırsız olduğunu var saydığını söylüyor. Oysa davranışçı iktisadın, insanın kararlarının çok kolay yönlendirilebilir olduğunu, ertelemeye meyilli olduğumuzu, seçeneklerimiz çok olduğunda hedeflerimizden uzaklaştığımızı, beklentilerimizin algılarımızı çok farklı yönlendirebildiğini, sahtekâr olduğumuzu düşünmeden sahtekarlık yapabildiğimizi, kısaca hiç de rasyonel olmadığımızı var saydığını söylüyor. Bizi akıldışılığa iten faktörlerin farkına varmamızı sağlayarak, doğamızda var olan kusurlarımızın üstesinden gelebileceğimiz yollar bulabileceğimizi gösteriyor.

Kitaptan Bazı Alıntılar

Kitabın 13 bölümü içinden benim favori kısmım 4. bölüm oldu. Bu kısımdan size iki alıntı bırakmak istiyorum.

“Bir çalışana 1000 dolar değerinde bir hediye mi, yoksa nakit olarak ekstra 1000 dolar mı vermelisiniz? Hangisi daha iyi olur? Eğer çalışanlara soracak olursanız, çoğu durumda büyük ihtimalle hediyeden çok nakit parayı tercih edeceklerdir. Her ne kadar bazen yanlış anlaşılsa da hediyenin kendine özgü bir önemi vardır -işveren ile çalışan arasındaki sosyal ilişkiye destek olarak bu yolla herkes uzun vadeli yarar sağlayabilir.”

 

 

“Görünüşe göre para insanları motive etmenin çoğunlukla en pahalı yoludur. Sosyal normlar sadece daha ucuz olmakla kalmaz, aynı zamanda daha etkilidir.”

 

Uğur Eroğlu

C67D3A3B-6553-4ADF-9136-03FD1B258D4F

Ders Çıkışı Hadi Bir Kahve İçelim Kafeleri!

Merhaba! Bu sene son sürat #farkyarat sloganımızla devam ediyoruz. Bu bloğumuzda da özellikle İstanbul Üniversiteliler için uygun fiyatlı, okul çıkışında gidebilecekleri yakın 5 lokasyonu seçerek cafeleri derledik. Umarız keyifle okur ve gittiğinizden memnun kalırsınız. İyi okumalar !

 

ÇAYİSTANBUL KİTAP & CAFE – BEYAZIT

İlk durağımız okulumuza en yakın konumda bulunan Çayistanbul. En önemli özelliği tabi ki kitap cafe olması. Dilerseniz kitap okuyabilir, ders çalışabilir ya da kulüp toplantılarınızı burada yapabilirsiniz. Özellikle cafenin alt katı bu durumlara çok müsait bizden söylemesi. Hem açık alan hem de kapalı alana sahip olmasıyla da oldukça büyük bir mekan. Fiyatlar görselliği ön plana alırsak gayet normal düzeyde. Ancak şöyle bir durum var ki okul çevresindeki cafelerde siparişlerin genel bir gecikme durumu var burada da bu tarz olaylar yaşanabiliyor, haberiniz olsun. Bunun dışında eğer canınız okuldan çok uzaklaşmak istemez ve farklı mekana gitmek isterseniz burayı size önerebiliriz. Umarız kitap cafeler insanlara kitapları sevdirerek bizi mutlu etmeye devam eder.

 

EVVELA – SİRKECİ

Bir cafe küçük, sıcacık olunca hele ki tatlısı da ön plana çıkarsa gidilmeden olmuyor. Burası da işte o cafelerden biri. Okulun önünden tramvay’a binip Sirkeci durağından inip yürüyerek kolayca gideceğiniz ve her türlü ulaşıma da yakın olduğundan iyi bir lokasyona sahip. Menüde bulunan “mümkünse” tatlısını denemelisiniz, porsiyonlar oldukça doyurucu. Fakat kalabalık gittiğinizde yer sıkıntısı olabilir, bekleyebilirsiniz. Bunun dışında oralardan geçerken canım tatlı çekti derseniz bir uğramanızı tavsiye ederim.         

ŞİRİN FIRIN – GALATA

Her manzara da gözümüze çarpan , içeri girmek için upuzun kuyruklar oluşan Galata Kulesi’nin oralardayız şimdi de. Kuleye giden yolun üzerinde adı gibi şirin mi şirin, tatlıları oldukça güzel, çeşitli olan menüsü ve makul fiyatlarıyla bize göre öğrencilerin gönlünde taht kuracak bu mekandan bahsetmeliydik tabi ki. İlk olarak kalabalık gittiğinizde sıra bekleyebilirsiniz, oldukça yoğun olabiliyor. Ürün çeşitliliği olarak pastalar, kurabiyeler, kekler, salatalar ve makarna gibi bir fırından fazlası aslında. Ve hepsi de çok lezzetli gözüküyor. Bunun dışında iyi bir bitter severseniz “Şeytan” kekini denemenizi tavsiye ederim. Hem Galata’yı görelim görmüşken de bir kahve ve yanında da tatlı olsun düşünceniz olursa buraya mutlaka uğrayıp görmenizi isteriz.

      

ATÖLYE KAFASI “HANGAR” – BALAT

Yıllar önce sessiz sakin bir yerken şimdi İstanbul’un ikonik bölgelerinden olan Balattayız. Bu bölgede hangar da öne çıkmış cafelerden biri. Özellikle adı üstünde “Hangar” dan bozma teması ve salaş görüntüsüyle insanlar rahat ediyor. Merkezi konumundan dolayı da sahilde gezebilir veya Balat’ın tarihi sokaklarına dalabilirsiniz. Cafe’nin içerisine baktığınızda göze çarpan ilk şeylerden biri de orada bulunan eşyaların tahtadan ve satılık olması !  Menü olarak baktığımızda ise fiyatlar düşük değil , bir hafta sonuna özel gidebilirsiniz. Bizim tavsiyemiz ise gitmişken kahvaltı etmek. Diğer bir farklılık ise çatal ve bıçağın tahta olarak gelmesi eğer farklılıkları sevmiyorsanız söylememizde fayda var. Bunun dışında akşamları da canlı müzik etkinlikleri oluyor takip etmenizi öneririz !

   

COFFEETOPİA – EMİNÖNÜ

Son durağımız Eminönü de Nimet Abla’ya yakın bulunan Coffeetopia. Burası da Eminönü kalabalığında yorulduğunuzda veya zaman geçirmek isterseniz uğrayabileceğiniz bir yer. Ana konsept kahve olarak belirlendiği için konsept daha modern oluşturulmuş. Üst katta uzun bir masası mevcut kalabalık giderseniz oturmaya müsait bir ortam. Bizce aklınızda bulunsun yolunuz düşerse uğrayabilirsiniz 😊

     

 

Fotoğraf kaynakları: Pinterest, coffee.digital, zomato, TripAdvisor